29 Ekim 2009 Perşembe

Video izle, Divx izle, Film izle, Online Film izle, Dizi izle, Online Dizi izle, Turk Filmleri, indirmeden izle, videosu, Youtube Video izle, Diziizle

Video izle, Divx izle, Film izle, Online Film izle, Dizi izle, Online Dizi izle, Turk Filmleri, indirmeden izle, videosu, Youtube Video izle, Diziizle, Turk Yesilcam Filmleri,Video izle, Film izle, video seyret, izlesene.com videolari, youtube.com, komik, amatör, araba, şaka, nostalji, müzik, reklam, tv, spor, dini islami videolari,video izle, dizi izle, full dizi, online izle, online dizi seyret, türk dizileri, dizi sezonları, dizisi yeni bölüm, yabancı dizi izle, türk filmleri, canlı dizi izle, dizi indir, indirmeden dizi seyret, dizi ara, son diziler, diziizle, youtube, video, dizisi müziği, izlesene, izle, videolar, video izle, film izle, dizi izle, videosu izle
Dizi izle,Film izle

Video izle,Belgesel İzle

Sikiş

Video izle, Divx izle, Film izle, Online Film izle, Dizi izle, Online Dizi izle, Turk Filmleri, indirmeden izle, videosu, Youtube Video izle, Diziizle

Video izle, Divx izle, Film izle, Online Film izle, Dizi izle, Online Dizi izle, Turk Filmleri, indirmeden izle, videosu, Youtube Video izle, Diziizle, Turk Yesilcam Filmleri,Video izle, Film izle, video seyret, izlesene.com videolari, youtube.com, komik, amatör, araba, şaka, nostalji, müzik, reklam, tv, spor, dini islami videolari,video izle, dizi izle, full dizi, online izle, online dizi seyret, türk dizileri, dizi sezonları, dizisi yeni bölüm, yabancı dizi izle, türk filmleri, canlı dizi izle, dizi indir, indirmeden dizi seyret, dizi ara, son diziler, diziizle, youtube, video, dizisi müziği, izlesene, izle, videolar, video izle, film izle, dizi izle, videosu izle
Dizi izle,Film izle

Video izle,Belgesel İzle

Sikiş

27 Ekim 2009 Salı

Türkiye'deki Kuş Türleri

KÜÇÜK KARABATAK (phalacrocorax pygmeus)
Çevresi sulak alanları tercih ederler. Ilıman iklimlerde yaşar. Tatlı ve tuzlu ve acı sularda da yaşar. Kışı genellikle kıyısal Lagünler, deltalar ve Ormanlardaki nehirlerde geçirirler. Çiftleşme kışlama bölgelerinde olur. Çoğunlukla diğer türlerle karışık olarak koloniler halinde kuluçkaya yatarlar. Mart sonu ile temmuz başında ürerler. Yuvalar, yoğun ağaçlık ve çalılıklarda ve su yüzeyinden 1-15 m. Yükseklikte olur. Bazen ormanlıklarda 2-2,5 m. Yükseklikte olur. Eski yuvaları yeniden onarılarak kullanırlar .

Türkiye' deki kuluçka popilasyonu 1500 cift olarak tahmin edilmektedir. (DHKD) Türkiye' deki kuluçka alanları Uluabat Gölü (max 300 cilt) Ereğli sazlıkları (max 600 cilt) Sultan sazlığı (Kayseri) (max 200 cilt) Kuş Gölü (150 cilt), ayrıca Akşehir ve Eber Gölleri, Hotamış sazlığı (Konya) ve çaldıran sazlığı (Van) diğer üreme alanlarıdır. Kışlama alanları, Meriç Deltası (Edirne) (max 1450), Uluabat Gölü (max 1078), Gediz Deltası (max 1000), B, Menderes Deltası (max 350), diğer kışlama alanları, Marmara Gölü, Işıklı Gölü, Eğridir Gölü, Göksu Deltası

TEPELİ PELİKAN ( Pelicanus crispus)
Geniş iç sularda, göllerda,büyük bataklıklarda ve lagünlerde bulunur. Tatlısularda yaşamasına rağmen, azda olsa tuzlu ve acı sularda da görülür. Genellikle yoğun balık popülasyonuna sahip sulak alanları tercih ederler. Üreme kolonileri göllerde, deltalarda ve nehir ağızlarında yer almaktadır.Üremeye gelenler Şubat ayında üreme yerlerinde görülürler. Yumurtlama 10 gün sonra olur. 4 yumurta yumurtlarlar. Kuluçka müddeti 31-32 gündür. Yavrular 11-12 haftada tüylenirler. Üreme alanlarının sonbaharda terkederler. Temel kışlama yerleri Akdeniz'in kıyı alanları deltaları ve Hazar Denizidir. Kışlama bölgesi oldukça dardır.

Türkiye'deki Durumları :
Üreme alanları, Menderes Deltası ( max 42 Çift ), Kuş gölü ( max 35 Çift ), gediz Deltası ( max 35 Çift ), Aktaş Gölü ( Ardahan ) ( Max 50 çift ), Kızılırmak deltası ( Max 6 Çift), Kışlama alanları Menderes Deltası ( Max 434 ), Gediz Deltası ( Max 341), Meriç Deltası ( Max 290), Uluabat Gölü ( Max 136 ), Kuş Gölü ( Max 117 ), Göksu Deltası ( Max 56)

KÜÇÜK SAKARCA KAZI ( Anser erythropus)
İskandinavya ve Rusya'nın kuzeyindeki tunduralarda kuluçkaya yatar. Otoburdur Göl ve nehir kenarlarındaki sazlıklarda beslenirler- daha çok tuzlu bataklıkları tercih ederler. Kışın genel olarak, yarıkurak bölgelerde bulunurlar. Step alanları bulamadığı zaman diğer habitatları kullanırlar. Türkiye' deki durumu : Kışı ağır geçen yıllarda batı Anadolu' da Trakya' da ve doğu Anadolu' da seyrek olarak görülürler.

SİBİRYA KAZI ( Branta ruficollis )
Göç sırasında Step alanları kullanmasına rağmen, Batı Karadeniz kıyılarındaki beslenme habitatları, çayırlar ve tarımsal arazilerdir. Bu tür su ihtiyacını ve gidermek ve gece konaklamak için güvenli sulak alanlara uçabilirler. Üreme alanları çoğunlukla tunduralardır. 5-6 çiftten oluşan koloniler halinde yuvalanırlar. Yumurta adedi 3-10 arasında değişir. Kuluçka süresi 25 gündür.

Türkiye' deki Durumu :
Türkiye bu türü göç zamanı görülebildiği5 ülkeden biridir. Kışın , çok az sayıda Kayseri' deki sulak alanlarda görülür. Doğu Anadolu' da Erçek gölü (Van ) da 1982 yılında bu tür iki çift üredi daha sonraki yıllarda ürediğine dair bir bilgiye rastlanmadı.

YAZ ÖRDEĞİ (Marmorentta angustrious )
Genellikle yoğun bitki örtüsüne sahip tatlı sığ gölleri tercih ederler. Fakat azda olsa tuzlu/acı sulu bölgelerde bulunduğuna dair bilgiler mevcuttur üreme için sürekli sulak alanları tercih eder ve yuvasını su üzerindeki saz ve bitki adacıklarında yapar. Nisan' dan hazirana kadar 4-14 yumurta yumurtlarlar kuluçka süresi 25-27 gündür. Yüzücü ördekler olmasına rağmen, iyi dalarlar bu şekilde beslenirler.Daha çok omurgasız ve bitki karışımı ile beslenirler.

Türkiye'deki Durumu :
Türkiye Yaz Ördeğinin dağılım gösterdiği en önemli ülkelerden biridir. Türkiye' deki üreme popülasyonu 150-250 arasında Göksu Deltası 50 çift, Seyhan, Ceyhan Deltası 35 Çift, Hatamış Sazlığı ( Konya ) 20 çift' dir. Diğer kuluçka alanları Sutan sazlığı, Kulu Gölü, Ereğli sazlıkları, Bendima Deltası ve Çelebibağ ( Van ) Sazlığıdır.

DİKKUYRUK ÖRDEK ( Oxyura Leucocephala )
Kapalı havza hidrolosisine sahip yarı geçici veya devamlı tuzlu, acı ve tatlı gölleri tercih ederler. Kışlama alanları olarak genellikle geniş, derin ve az bitki örtüsüne sahip küçük alanları veya daha büyük sulak alan sistemleri çevrilmiş alanları tercih ederler. Yuvalarını küçük yüzen adacıklarda sık kamışlıklar ve su bitkileri arasın da yaparlar Çok eşlidir üreme zamanı Nisan Temmuzun ilk yarısına kadar değişmektedir. Oldukça iri yumurta sayısı 4-9 arasıdır. Kuluçka süresi 22-24 oranındadır. Larvalar omurgasızlar ve su bitkileri ile beslenirler.

Dikkuyruğun Türkiye' deki durumu : Türkiye Dikkuyruklar için en önemli Ülkelerden biridir. Dağılım gösterdiği Ülkeler içinde en fazla kışlama populasyonuna sahiptir. Dikkuyrukların dünyada' ki en önemli kışlama alanı Burdur Gölüdür. Bazı yıllar toplam nüfusu % 50 den fazlası Burdur Gölünde kışlar. Göldeki en büyük sayı 10927 (DHKD) şimdilerde bu rakam iyice düşmüştür. Burdur Gölünün dışında Kuş Gölünde (Max 34) Marmara Gölü (Max 20) Karataş Gölü (Max 128) Yarışlı Gölünde (Max 82) İrfanlı Barajı (Max 122) kışladığı görülmüştür. Üreme dönemi öncesinde Ereğli sığlıkları (Max 508) Hotamış sazlığı (Max 354) Kulu Gölü (Max 319) üreme dönemi sonunda Arin (Sodalı Göl) (Max 750) gözlenmiştir. Göç esnasında Kızılırmak Deltasında (Max 1246) görülmüştür. Kuluçka Alanları : Ereğli sazlıkları (Max 50 çift), hotamış sazlığı (Max 50 çift), Kulu gölü (Max 30 Çift), Arin (Sodalı Göl) (Max 30 çift), Sultan sazlığı (Max 20 Çift), Uyuz gölü (Max 10 ift), Kazanlı Göl (Max 10 Çift), Kars Çalı kuyucak Gölleri (Max 12 Çift), Van Sarısu ve Nurşun Gölleri (Max 6 Çift).

KARA AKBABA(Aegypius Monachus)
Dağlarda yüksek yerlerdeki step kenarlarında yaşarlar. Üremek için hafif eğimli ormanlık ve açık vadilere ayrıca çam türlerinin bulunduğu sup-alpin ( 2000 metre' ye kadar ) ihtiyaç gösterir. Step bölgelerinde beslenirler. Seyrek koloniler veya tek başına ürer. Ağaçların üzerine yumurtalarını bırakabildiği geniş yuvalar yaparlar. İlk üreme yaşı 5-6' dır. Yumurtlama genellikle Şubat ayının başında başlayıp Nisan sonunda biter. Yumurtaya 50-54 gün kuluçkaya yatar. Yavrular genellikle 100-105 gün yuvada kalır.

Türkiye' deki Durumu :
Eskişehir- Kütahya arasındaki Türkmen Baba dağı (10 çift), Kızılcahamam Soğuksu Milli Parkı (6 çift), Bolu Kavalı Dağı (5 çift), Eskişehir Hamam Dağında (5 çift), Denizli Akdağda (3 çift), Murat Dağında (2 çift), Doğu Karadeniz Dağlarında ( 10 çift ) .

ŞAH KARTAL (Aquila heliaca)
Şah Kartal temelde alçak arazilerde yaşamasına rağmen fakat daha yükseklere itilmektedir. Orta ve Doğu Avrupa' da üreme habitatları ormanlık dağlardan, tepelerden ve nehir boylarından yüksekliği 1000 metreye varan arazilerden ayrıca steplerden, açık arazilerden ve tarımsal alanlardan oluşur. Kışlamak için sulak alanları tercih eder, görülsede, göç sırasında pek çok çeşit habitat kullanır- şah kartal yuvalarını genellikle yaşlı ve yüksek ağaçların tepelerine kurarlar. Kuluçka müddeti Mart veya Nisan başında tamamlanır, 2-3 yumurta yumurtlar. Kuluçka müddeti 6 haftadır. Temel besinler tavşan, sicap, gelengi ve fare gibi küçük memeliler oluşturur, ayrıca su yılanları, susemenderleri, kurbağalar ve kertenkelelerle beslenir.

Türkiye'deki Durumları :
Ankara Beynam Ormanlarında 2 çift, Meriç Deltalarında (Edirne) 1 çift, Ilgaz Dağlarında, Yozgat çamlığında, Eskişehir Türkmen Babadağında ürediği sanılmaktadır. Azalmaların nedenleri arasında besinini oluştarn memelilerin yaşam ortamlarının tahribi, ormancılık faaliyetleri, habitat tahribi, özellikle büyük ve yaşlı ağaçların kesilmesi, avcılık ve yasa dışı ticaret sayılabilir.

KÜÇÜK KERKENEZ ( Falco naumanni )
Tüm yıl boyunca sürü halinde yaşayan küçük Kerkenezler, eski evlerin çatı ve duvarlarında ağaç kovuklarında ve kayalıklarda bulunur. Genellikle açık ve kısa bitki örtüsüne sahip ılık ve sıcak bölgeleri tercih ederler. Yuvalarını genellikle insan yerleşim yerlerinde yolanlarında yaparlar. Büyük koloniler halinde yuvalanmalarına rağmen, türün azalmasıyla birlikte 10 çiftte daha az koloniler görülmeye başlamıştır. Saf koloniler halinde kuluçkaya yatmasına rağmen, küçük kargalar ve diğer kerkenez türüyle birlikte üreme kolonileri oluşturmaktadır.

Başlıca yiyecekleri çekirge, çalı çekirgesi, arazi çekirgesi gibi omurgasızlar oluşturur. Türkiye' deki popülasyonu 3-5 bin olduğu sanılıyor. Tuz Gölü, Balıkdamı ( Eskişehir ) Ereğli sazlıkları civarındaki köylerde ürediği bilinir.

BILDIRCIN KILAVUZU (Crex Crex)
Nemli gübrelenmemiş toprakların seyrek otlu ve düzenli olarak kesilen çayırlar ile ekili alanları tercih eder. Ayrıca sulak alanlar ve sazlıkların kenar bölgeleri, kuru yeşil alanlar tür için önemlidir. Genellikle açık veya yarı açık arazilerde ürerler. Kendilerini temel olarak uzun çimenlerle kaplı çayırlarla saklarlar. Üreme sırasındaki dağılımı ve yoğunluğu bahar aylarındaki uygun bitki örtüsünün bulunduğu ölü kök ve yapraklardan yaparlar . Üreme sezonundaki beslenmelerinin büyük bir kısmını bitkilerin üzerindeki ve topraktaki omurgasızlar oluşturur sonbahar ve kışın genel olarak tohumla beslenirler. Ülkemiz' de yaz göçmeni ve geçit kuşu olarak gözükür. 7-9 bazen 12 yumurta yumurtlar. Kuluçka süresi 3 haftadır. Marmara' nın Güneyi İç Ege ve orta Anadolu' da yaz göçmeni, diğer bölgelerde geçit zamanı görülür. Türkiye' deki üreme bölgelerinde kapsamlı bir araştırmaya ihtiyaç vardır. Türkiye' de 10 çift görülmüştür. ( Bird in Europe sayfa 228 )

TOY (otis tarda)
Avrupa'nın orta ve Güney kesimlerinden orta Asya ve Mançurya' ya kadar geniş bir alanda yayılış gösterir. Geniş açık ve genellikle düz olan kuru tarım alanlarını, çayırları ve bozkırlarla tercih eder. Yuvalarını ekin tarlaları içine veya yüksek otlar arasına yaparlar. Yuva alanları dişi tarafından seçilir.

Toy Genellikle 2 yumurta yumurtlar kuluçka süresi 28-30 gündür. Üreme döneminde çok hassastır. Tedirgin edildiğinde yuvayı terk eder. Yavrular ilk ayda böceklerle beslenir, yetişkinler böcek ve bitkileri yerler, populasyonun çoğu yerlidir. Ağır kış şartlarında uzun mesafeli yer değiştirirler.

Türkiye' deki durumu :
Önemli meme elamanlar, Kütahya' da Altınbaş ovası 1996 da 51, Eskişehir Aliken platosunda 20 çift Van Gölünün Kuzeybatısında 200 Muş Bulamak ovasında incelenmektedir.

İnce Gagalı Kervan Çulluğu (Numenius tenuirostris)
Batı Sibirya'daki Güney Talge bölgesi ile Orman steplerinde yapılan incelemelerde küçük ağaçlık alanlar, sığ sular, küçük çayırlar ve küçük bitkisiz alanlar yaşama alanlarıdır. Göç ve kışlama esnasında ve kışlama bölgelerinde ise tuzlu bataklıklar, stepler, acı lagünler ve balık havuzları gibi oldukça geniş yayılım gösteren habitatlar kullanırlar.

Göç esnasında Türkiye üzerinden geçerek kışı Kuzey Afrika ve Batı Akdeniz Ülkelerinde geçirir. Ülkemizde 1946-1990 yılları arasında 29 kayıt tespit edilmiş 29 kayıt mevcuttur. Türkiye' deki potansiyel alanlar; Tuz Gçlü Göksu Deltası, Seyfe Gölü, Burdur Gölü ve Çamaltı Tuzlası son olarak Kızılırmak Deltası olarak tahmin edilmektedir.

ADA MARTISI (Larus ovdoinii)
Koloniler halnide kayalık uçurumlarda ve kıyıdan uzak adalarda görülürler. Yüksekliği deniz düzeyinde yakın yerlerden 1000 m' ye kadar; kayalık alanlarda %85 çalılıklarla kaplı alanlara; tamamen düz alanlardan 90 derece dik yamaçlara kadar değişik habitatları kullanırlar. Birkaç çiftten binlerce çifte kadar değişen kolonilerle ürerler, üreme alanlarında orta düzeydeki bitki örtüsünü tercih ederler. Bu yavruları sıcaktan ve yırtıcılardan korur.

Yumurtlama dönemi Nisan'ın ikinci yarısından Mayıs başına kadar sürer. Temmuzun ilk iki haftasında yavrular yumurtadan çıkar. Genellikle 2-3 yumurta yumurtlar. Kuluçka süresi 4 haftadır.

Balıklar, küçük memeliler, eklembacaklılar, kuşlar ve bitkilerle beslenir. Tüm Akdeniz' de 15 bin çift olduğu sanılıyor. Türkiye' nin Akdeniz kıyılarında 30-50 çift olduğu tahmin ediliyor. Mersin-Silifke arasında 30 çift kaydedilmiştir.

SARI KAMIŞÇIN (Acrocephalus paludicola)
Üreme sezonu boyunca su seviyesi 1cm-10cm arasında olan alçak arazilerdeki geniş sazlıklarda bulunur. Üremek için nehir vadilerindeki bataklık çayırları tercih ettikleri bilinmektedir. Göç boyunca Sarı Kamışçın, bataklıklardaki kısa otlara ve açık sulardaki sazlıklara ihtiyaç gösterir.

Üreme sistemlerinden çok eşli ve karışık üreme sistemlerinin birleştirmişlerdir. Yavrulama periyodu 15-16 gündür. Üreme başarısı oldukça yüksektir. %83. üreme kayıplarına küçük memeliler sebep olur. Türkiye' de nadiren Marmara Bölgesi, Batı Akdeniz ve Kuzeydoğu Anadolu' da yaz göçmenidir.

Ülkemizde Nesli tehlikede olan Kuş türleri

Kelaynak (Geronticus eremita)
Türkiye' de sadece Urfa' nın Birecik ilçesinde koloni halinde yaşamaktadır. Fas' ta yaşamaktadır. Ülkemizde nesli tükenmekte olan yaban hayvanlarının başında Kelaynak kuşları gelmektedir. Bu nedenle ülkemiz faunası için özel bir yeri olan ve kamuoyunca yakından takip edilen Kelaynakların Koruması ve üretilmesi çabaları önem kazanmıştır.

1958-60 yıllarında Kelaynak populasyonuna en büyük darbe vurulmuştur. Suriye ve Irak' tan yaklaşan çöl çekirgelerine karşı tüm Güneydoğu Anadolu' da uçakla ilaçlamada (DDT) kullanılmıştır. Bir zamanlar büyük topluluk oluşturulmuş, hep birlikte uçup gök yüzüne havalandıklarında "Güneşi örtecek kadar kalabalık" olduklarını hatırlatan insanların bu gün bile mevcut olduğunu söylüyorlar. Bazı yabancı kuş gözlemciler 20.YY başlarında bu civarda binden fazla kelaynak yuvası olduğunu kaydetmişlerdir. Bu durumda Kelaynakların o zamanki nüfusunun beşbini aştığı söyleniyor.

Kullanılan (DDT) ile ilaçlama neticesinde 700 çiftten fazla Kelaynak ölmüştür. Yıldan yıla sayıları gittikçe azalmıştır. Bunun üzerine 1967 den itibaren 3167 sayılı Karaavcılığı Kanunun verdiği yetkiye dayanarak Merkez Av Komisyonu kararı ile Kelaynaklar bütün yıl koruma türler arasına alınmıştır. Ancak koruma altına alınanlarıda azalmalarını önleyememiştir. Şehir içindeki Koloninin yuvalandıkları kayalıkların ön tarafında 3-4 katlı yapıların çoğalması sonucu kolonideki bireyler bu olaydan etkilenmişlerdir.

1978 yılında Milli Parklar ve Av-Yaban Hayatı Gn. Müdürlüğünce şehrin 1 km. kuzeyinde seçilen bir yerde kelaynakların voli yerde üretilerek doğadaki populasyonun takviye edilmesi amacıyla, Kelaynak üretme istasyonu kurulmuştur.

Üretme istasyonunda üretilen kelaynaklar markalanarak doğaya salınmış salınan kelaynaklardan bir kısmı göçten dönenlerle eşleşip yavru çıkarmışsa' da en önemli sorun bir kısmının göç etmeyerek Birecik' te kalmaları olmuştur. Bu durum göç etme gibi kuşların olağan davranışlarını göstermemesine hemde kış şartlarında Birecik' te kalan bireylerin zayiatlarına yolaçmıştır.

Birecik Halkı kelaynakların baharın müjdecisi kutsal hayvanlar olarak değerlenmekte ve kelaynakların gelişi nedeniyle festivaller düzenlenmekteydi, ancak bütün çabalar kelaynakların azalmasının ve her yıl göç edenlerden daha az sayıda kuşun Birecik' te dönmesinin önüne geçememiş ve ne yazıkki 1991 yılında Yurdumuza bir kelaynak gelmemiştir.

Bu kuşlar koloniler halinde kaya teraslarına yuvalanan bu kuşlar genellikle 2-4 yumurta yumurtlarlar kuluçka süresi 27-28 gündür.

Kelaynaklar çekirge, kın kavatlı böcekler yılan, kertenkele, danaburunları vb. ile beslenirler.

SAZ HORUZU (Parphyro porphyro)
Bazı yerlerde Sultan Tavuğu ve Gök Saz Horozu adlarıyla da anılan saz horozu ülkemizde sadece Göksu Deltası (Silifke) de bulunurken, Kızılırmak Deltasında da görülmeye başlandı.

Bu kuş ülkemizde yerlidir. Göç etmez, her ne kadar Kızılırmak Deltasına Hazar Denizinin güneyinden geldiği söylense de ,kanaatimize göre Kızılırmak Deltasında üredi ve mevcudu çoğalınca görülmeye başlandı.

Bu kuş ülkemizde nesli tehlikededir. Göksu Deltasında 300 çift, Kızılırmak Deltasında 20 çift görüldüğü tespit edildi..

Saz Horozu sık sazlı kamışlı göllerde , bataklıklarda, sazlarla kaplı geniş kanallarda ve göletlerde yaşar ve buralarda yuvalanır. Yuvayı erkekle beraber yaparlar. Dişi 3-5 yumurta yumurtlar, kuluçkaya nöbetleşerek yatarlar. Kuluçka müddeti 28 gündür. Yumurtadan çıkan yavruları ebeveyn büyütür. Yavrular 35-45 gün sonra uçarlar.

Çeşitli su bitkilerinin körpe kısımları tohumlar, su böcekleri, larvalar, kurbağalar vb. beslenirler.

Ötücü kuşlar (Passeriformes)

Ötücü kuşlar (Passeriformes) [değiştir]

Saka kuşu (Carduelis carduelis)
Ev kiraz kuşu (Emberiza sahari)
Bayağı sarıasma (Oriolus oriolus)
Alakarga (Garrulus glandarius)
Bayağı dağ bülbülü (Prunella modularis)
Orman tırmaşık kuşu (Certhia familiaris)
Büyük baştankara (Parus major)
Bayağı sıvacı kuşu (Sitta europea)
Avladığı fareyi ağacın dikenine takan bir Büyük örümcek kuşu (Lanius excubitor)
Uzun kuyruklu baştankara (Aegithalos caudatus)
Çöl toygarı (Ammomanes deserti)
Kır kırlangıcı (Hirundo rustica)
Dağ kuyruksallayanı (Motacilla cinerea)
İpekkuyruk (Bombycilla garrulus)
Karagerdanlı ardıç (Turdus ruficollis)Dosya:Sylvia communis juveniles.jpg
Akgerdanlı ötleğen (Sylvia communis) yavruları
Söğütbülbülü (Phylloscopus trochilus)
Taşkuşu (Saxicola torquata)
Bayağı kuyrukkakan (Oenanthe oenanthe)

DOĞADAKİ TASARIM

Resimdeki organ, bir yılanın başı değil, bir tırtılın kuyruğu! Tırtıl, tehlike anında, tam bir yılan başı şeklinde tasarlanmış olan bu kuyruğunu şişirmekte ve düşmanlarını korkutmaktadır.

Canlıların mükemmel tasarlanmış yapıları, asla tesadüfler sonucunda kendiliğinden oluşamayacaklarını ispatlamaktadır.

Doğadaki tasarım, yaratılışın açık bir delilidir. Bir gün balta girmemiş bir ormanın derinliklerinde bir geziye çıksanız ve ağaçların arasında son model bir araba bulsanız ne düşünürsünüz? Acaba aklınıza ilk olarak, ormandaki çeşitli elementlerin milyonlarca yıl içinde tesadüfen biraraya gelerek böyle bir ürün ortaya çıkardığı mı gelirdi?

Arabayı oluşturan tüm hammadde; demir, plastik, kauçuk vs. topraktan ya da onun ürünlerinden elde edilmektedir. Ama bu durum sizi, bu malzemelerin "tesadüfen" sentezlenip, sonra da biraraya gelerek sonuçta ortaya böyle bir araba çıkardıklarını düşündürür mü?

Elbette ki, akıl sağlığı yerinde olan her normal insan, arabanın bilinçli bir tasarımın, yani bir fabrikanın ürünü olduğunu düşünecek, bunun ormanda ne aradığını merak edecektir. Çünkü kompleks bir yapının aniden, bir anda bir bütün olarak ortaya çıkması, onun bilinçli bir irade tarafından var edildiğini gösterir.

Araba için verdiğimiz bu örnek, canlı sistemler için de geçerlidir. Hatta canlılıktaki tasarım bir arabayla kıyas edilemeyecek kadar çarpıcıdır. Canlılığın en temel birimi olan hücre, insan yapımı teknolojik ürünlerin hepsinden çok daha komplekstir. Dahası, basite indirgenmesi mümkün olmayan bu yapının, bir anda ve eksiksiz biçimde ortaya çıkmış olması gerekmektedir.

Dolayısıyla tüm canlıların üstün bir "tasarımın" ürünü olduğu açıktır. Daha açık bir ifadeyle, kuşkusuz tüm canlılar Allah tarafından yaratılmıştır.



1) Bu balık, çok ilginç bir avlanma sistemiyle yaratılmıştır. normal zamanda bu sistemi gizli tutar. 2) Yüzgeci küçük bir balık sanarak yutmaya gelen diğer balık, bir anda avlanır.
3) Avını gördüğünde ise, üst yüzgecini açar. Bu yüzgeç, en ince ayrıntısına kadar küçük bir balık şeklinde tasarlanmıştır.


VENÜS'ÜN KUSURSUZ TUZAĞI

Etobur bir bitki olan Venüs, yaprakları üzerine konan sinekleri aniden yakalayan kusursuz bir tuzağa sahiptir. Elektrik sinyalleri ile çalışan bu kapan sisteminin rastlantıların ya da kademeli bir gelişimin ürünü olması imkansızdır. Venüsün bu kusursuz tasarımı, yaratılışın sayısız delilinden biridir.



ELİMİZDEKİ TASARIM

İnsan eli, bizlere olağanüstü bir hareket yeteneği kazandıran kusursuz bir tasarıma sahiptir. Eli oluşturan 27 ayrı küçük kemik parçasının her biri, belirli birmühendislik hesabıyla yerlerine yerleştirilmiştir. Parmaklarımızı hareket ettiren kaslar, elimize hantallık vermemeleri için, ön kolumuzdadır. Bu kaslar, güçlü tendonlarla parmaklarımızdaki üçer tane küçük kemiğe bağlanır. Dahası, bileklerimizde bu tendonların hepsini birden sabitleyen bilezik şeklinde özel bir doku vardır.
El o kadar kusursuz bir tasarıma sahiptir ki, modern teknolojinin ürettiği "robot el"lerin hiçbiri elin yeteneklerini taklit edememektedir.



KEMİK VE EYFEL KULESİ

Doğadaki tasarım örnekleri, çoğu zaman teknolojik tasarımlara ilham kaynağı olur. Örneğin insan kemiğinin küçük kirişlerle döşenmiş olan süngerimsi yapısı, Paris'teki ünlü Eyfel Kulesi'nin inşasında örnek alınmıştır. Bu yapı, kemiğe çok büyük bir sağlamlık, esneklik ve hafiflik katmaktadır. Aynı özellikler, kemiklerdeki kadar olmasa da, Eyfel Kulesi'nde vardır.

Evrimcilerin bu açık gerçek karşısında sığındıkları tek kavram "tesadüf"tür. Oysa bu kişiler tesadüflerin ortaya inanılmaz derecede kusursuz tasarımlar çıkarabileceklerine inanmakla, gerçekte aklın ve bilimin dışına çıkmış olurlar. Fransız Bilimler Akademisi'nin eski başkanı olan ünlü zoolog Pierre Grassé, Darwinizm'in temelini oluşturan bu "tesadüf" mantığı hakkında şunları söylemektedir:

"Şanslı mutasyonların havyanların ve bitkilerin ihtiyaçlarının karşılanmasını sağladığına inanmak, gerçekten çok zordur. Ama Darwinizm bundan fazlasını da ister: Tek bir bitki, tek bir havyan, binlerce ve binlerce tam olması gerektiği şekilde faydalı tesadüflere maruz kalmalıdır. Yani mucizeler sıradan bir kural haline gelmeli, inanılmaz derecede düşük olasılıklara sahip olaylar kolaylıkla gerçekleşmelidir. Hayal kurmayı yasaklayan bir kanun yoktur, ama bilim bu işin içine dahil edilmemelidir."12

Grassé, "tesadüf" kavramının evrimciler için ifade ettiği anlamı da şöyle özetler: "...Tesadüf, ateizm görüntüsü altında kendisine gizlice tapınılan bir tür ilah haline gelmiştir."13

İşte Darwinizm'in temelinde bu tür bir batıl inanış yatmaktadır.

KUŞLAR ve SÜRÜNGENLER

Evrimciler, kuşların sürüngenlerden evrimleştiği iddiasındadır. Oysa bu iki canlı grubunun yapılarını incelediğimizde, bu iddianın tümüyle bilim dışı olduğunu görürüz.

Evrimciler, kuşların küçük yapılı sürüngen dinozorlardan türediklerini iddia ederler. Oysa kuşlar ve sürüngenler arasında yapılacak bir karşılaştırma, bu canlı sınıflarının birbirlerinden çok farklı olduğunu ve aralarında asla bir evrim gerçekleşmiş olamayacağını gösterir.

Kuşlar ve sürüngenler arasında birçok yapısal farklılık bulunur. Bunların en önemlilerinden biri kemiklerin yapısıdır. Evrimciler tarafından kuşların atası olarak kabul edilen dinozorların kemikleri, büyük ve cüsseli yapıları nedeniyle kalındır ve içleri dolguludur. Buna karşın yaşayan ve soyu tükenmiş tüm kuşların kemiklerinin içleri boştur ve bu sayede çok hafiftir. Bu hafif kemik yapısı, kuşların uçabilmesinde büyük önem taşır.

Sürüngenler ve kuşlar arasındaki bir diğer farklılık da metabolik yapıdır. Sürüngenler canlılar dünyasında en yavaş metabolik yapıya sahipken, kuşlar bu alandaki en yüksek rekorları ellerinde tutar. Örneğin bir serçenin vücut ısısı hızlı metabolizması nedeniyle zaman zaman 48oC'ye kadar çıkabilir. Diğer tarafta ise sürüngenler kendi vücut ısılarını bile kendileri üretmez, bunun yerine vücutlarını güneşten gelen ısıyla ısıtırlar. Sürüngenler doğadaki en az enerji tüketen canlılar iken, kuşlar en fazla enerji tüketen canlılardır.

Kuşların solunum sistemi de sürüngenlerden tamamen farklıdır. Sürüngenlerde ve memelilerde hava nefes borusuyla ciğerlere alınır, sonra yine aynı borudan dışarı verilir. Ama kuşlarda hava, akciğer kanalları boyunca tek taraflı hareket yapar; ciğere bir taraftan girer, diğer taraftan çıkar. Diğer hiçbir canlı grubunda rastlanmayan bu solunum sistemi sayesinde, kuşlar havayı çok verimli kullanırlar. Bu sayede oksijen yoğunluğunun son derece düşük olduğu 8.000 metre yükseklikte bile uçabilmektedirler.

Kuşlarla sürüngenler arasına aşılmaz uçurum koyan bir başka özellik ise, tamamen kuşlara has bir yapı olan tüylerdir. Sürüngenlerin vücutları pullarla, kuşların vücutları ise tüylerle kaplıdır.



SÜRÜNGENLERİN FARKI

Sürüngenler, omurgalı canlılar dünyasında kuşlara belki en az benzeyen gruplardan biridir. Kuşlar en sıcak kanlı canlılarken, sürüngenler vücut ısısı bile üretemez. Sürüngenler, derilerinin yapısı, metabolizmaları ve iskelet sistemleri ile tamamen karada yaşamak için yaratılmışlardır.



KUŞLARIN ÖZEL SOLUNUM SİSTEMİ

Kuş akciğerleri, kara canlılarının akciğerlerine tamamen ters biçimde işler. Kara canlıları havayı aynı nefes borusundan alır ve verirler. Kuşlarda ise hava akciğere ön taraftan girerken arka taraftan dışarı verilir. Uçuş sırasında yüksek miktarda oksijene ihtiyaç duyan kuşlar için böyle özel bir "tasarım" yapılmıştır. Bu yapının sürüngen akciğerinden evrimleşerek ortaya çıkması ise imkansızdır, çünkü iki farklı akciğer yapısı arasındaki "ara" bir yapıyla nefes alınamaz.



TÜYLERİN İŞLEVİ

Sürüngenlerin aksine, kuşların vücutları tüylerle kaplıdır. Tüyler, kuşlara hem aerodinamik özellik katar, hem vücut ısılarının korunmasını sağlar.

Kısacası kuşlar ve sürüngenler arasındaki sayısız farklılıklar, sürüngenlerin kademeli olarak kuşlara dönüştüğü şeklindeki evrimci iddiayı kesin olarak çürütmektedir. Kuşlar da, sürüngenler de Allah tarafından ayrı ayrı yaratılmış canlı gruplarıdır.



KUŞLARA ÖZEL İSKELET SİSTEMİ

Kuşların iskeletlerini oluşturan kemiklerin içi dinazorların ve sürüngenlerin aksine boştur. Bu boşluk, iskelete sağlamlık ve hafiflik katar. Kuşların iskelet yapılarının aynısı, günümüzde uçakların, köprülerin ve bazı yapıların tasarımında kullanılmaktadır.

Kuzey Carolina Üniversitesi profesörü Alan Feduccia, bir evrimci olmasına karşılık, bilimsel bulgulara dayanarak kuşların dinozorlarla akraba olduğu teorisine kesinlikle karşı çıkmaktadır. Feduccia şöyle der:

"25 sene boyunca kuşların kafataslarını inceledim ve dinozorlarla aralarında hiçbir benzerlik görmüyorum. Kuşların dört ayaklılardan evrimleştiği teorisi, paleontoloji alanında 20. yüzyılın en büyük utancı olacaktır."



FEDUCCIA REDDEDİYOR

Ünlü kuş bilimci Alan Feduccia, kuşların sürüngenlerden evrimleştiği teorisini saçma bulmaktadır."25 sene boyunca kuşların kafataslarını ,nceledim ve dinozorlarla aralarında hiç bir benzerlik görmüyorum.Kuşların dört ayaklılardan evrimleştiği teorisi, paleontoloji alanında 20. yüzyılın en büyük utancı olacaktır."

Pat Shipman, "Birds do it... Did Dinosaurs?", New Scientist, 1Şubat 1997, s.28

SÜRÜNGENLER

Evrim teorisi sürüngenlerin de kökenini açıklayamaz. Bu kendilerine özgü canlılar, arkalarında hiçbir evrim süreci bulunmadan, ayrı ayrı ortaya çıkmışlardır. Sürüngenlerin fizyolojik özellikleri de sözde ataları amfibiyenlerden çok farklıdır.
SEYMOURIA YANILGISI
Evrimciler bir zamanlar solda fosili yer alan Seymouria adlı canlının, amfibiyen ile sürüngen arası bir geçiş formu olduğunu iddia etmişlerdi. Bu senaryoya göre, Seymouria "sürüngenlerin ilkel atası" idi. Ancak sonraki fosil bulguları, Seymouria'nın yeryüzünde ilk kez ortaya çıkışından 30 milyon yıl öncesinde de sürüngenlerin yaşadığını gösterdi. Bu durum karşısında, evrimciler, Seymouria hakkındaki yorumlarını sona erdirmek zorunda kaldılar.

Dinozor, kertenkele, kaplumbağa ya da timsah... Tüm bu canlılar, "sürüngenler" olarak bilinen aileye aittir. Dinozorlar gibi bazı sürüngenlerin soyu tükenmiştir, ama bazıları hala yaşamaktadır.

Sürüngenlerin kendilerine has özellikleri vardır. Hepsinin vücudu, "pul" olarak adlandırılan sert kabuklarla kaplıdır. Soğukkanlıdırlar, yani kendi vücut ısılarını üretemezler. Bu yüzden de her gün güneşe çıkıp vücutlarını ısıtma ihtiyacı duyarlar. Yavrularını ise yumurtlayarak dünyaya getirirler.

Evrimciler sürüngenlerin nasıl ortaya çıktıklarını açıklayamazlar. Bu konudaki klasik evrimci iddia, sürüngenlerin amfibiyenlerden evrimleştiği şeklindedir. Ama bu iddiayı destekleyecek hiçbir bulgu yoktur. Aksine, amfibiyenler ile sürüngenler arasında yapılabilecek bir inceleme, iki canlı grubu arasında çok büyük fizyolojik farklar bulunduğunu ve "yarı sürüngen-yarı amfibiyen" bir canlının yaşama şansı olmadığını göstermektedir.
KAPLUMBAĞALAR HEP AYNI
En eski sürüngen fosilleri ile bugünkü örnekleri arasında fark yoktur. Soldaki 100 milyon yıllık deniz kaplumbağası, günümüzde yaşayan örnekleri ile tamamen aynı yapıdadır.

Nitekim fosil kayıtlarında da böyle bir canlıya hiçbir zaman rastlanmamıştır. Ünlü evrimci paleontolog Lewis L. Carroll, "Sürüngenlerin Kökeni Sorunu" başlıklı bir makalesinde bu gerçeği şöyle kabul eder:
DİNOZORLARIN SONU
Dinozorlar yaşamış en büyük kara canlılarıydı. Kusursuz tasarımlara sahip bedenleriyle, uzun zaman yeryüzünde yaşadılar. Ancak bilim adamlarının ortak kabulüne göre, bir meteor felaketi sonucu soyları tükendi. Yeryüzünün, (jeolojik kayıtlara göre) daha sonra yaratılacak olan memeli canlılara ve özellikle de insana uygun hale getirilmesi için, bu tükeniş İlahi bir planla sağlanmıştır.

"Ne yazık ki sürüngenlerin ortaya çıkışı öncesinde var olan tek bir sürüngen atası örneği yoktur. Bu ara formların olmayışı, amfibiyen ve sürüngen geçişi hakkındaki çoğu problemi çözümsüz bırakmaktadır."

Kaldı ki, yılan, dinozor ya da kertenkele gibi çok farklı sürüngen türleri arasında da aşılmaz sınırlar vardır. Tüm bu farklı türler, yeryüzünde bir anda ve ayrı ayrı ortaya çıkmışlardır. Çünkü, Allah tarafından yaratılmışlardır. Bu gerçek Kuran'da şöyle haber verilir:

"Allah, her canlıyı sudan yarattı. İşte bunlardan kimi karnı üzerinde yürümekte, kimi iki ayağı üzerinde yürümekte, kimi de dört (ayağı) üzerinde yürümektedir. Allah, dilediğini yaratır. Hiç şüphesiz Allah, her şeye güç yetirendir." (Nur Suresi, 45)

MEMELİLERİN KÖKENİ

Memeli canlılar da, evrimin iddialarının aksine yeryüzünde bir anda, hiçbir ataları olmadan ortaya çıkmıştır. Dahası, evrimciler farklı memeli gruplarının kökenine de açıklama getirememektedir.

Evrim teorisi, buraya dek incelediğimiz gibi, denizden evrimleşerek çıkan hayali birtakım canlıların sürüngenlere dönüştüğünü, kuşların da sürüngenlerin evrimleşmesiyle oluştuğunu iddia etmektedir. Aynı senaryoya göre sürüngenlerin yalnızca kuşların değil, aynı zamanda memelilerin de atası olması gerekir. Oysa vücutları pullarla kaplı, soğukkanlı ve yumurtlayarak çoğalan sürüngenler ile, vücutları tüylü, sıcakkanlı ve doğurarak çoğalan memeliler arasında çok büyük yapısal uçurumlar vardır.

Bu uçurumların bir örneği, sürüngenlerin ve memelilerin çene yapılarıdır. Memelilerde alt çenede tek bir kemik vardır ve dişler bu kemiğin üzerine oturur. Sürüngenlerde ise alt çenenin her iki yanında üçer tane küçük kemik bulunur.

Bir başka temel farklılık, tüm memelilerin orta kulaklarında üç tane kemik (örs, üzengi ve çekiç kemikleri) bulunmasıdır; buna karşılık tüm sürüngenlerde orta kulakta tek bir kemik yer alır. Evrimciler, sürüngen çenesinin ve sürüngen kulağının aşamalı olarak memeli çenesine ve kulağına dönüştüğünü iddia ederler. Bunun nasıl gerçekleştiği sorusu elbette cevapsızdır. Özellikle tek kemikten oluşan bir kulağın üç kemikli hale nasıl dönüştüğü ve işitme duyusunun bu sırada nasıl devam ettiği, asla cevaplanamayan bir sorudur.



DENİZ MEMELİLERİ VE AYILAR

Yunuslar ve balinalar gibi deniz memelileri, evrimcileri çaresiz bırakan canlıların başında gelir. Çünkü evrime göre bu canlıların kara memelilerinden evrimleşmesi gerekir, ama bunlara "ata" sayılabilecek bir kara canlısı yoktur. Darwin Türlerin Kökeni adlı kitabında "balinaların suda yüzmeye çalışan ayılardan evrimleştiğini" iddia etmiştir. Ancak bu iddianın saçmalığını fark ederek konuyu kitabının son baskısından çıkarmıştır.

Nitekim sürüngenlerle memelileri birbirine bağlayabilecek tek bir ara form fosili dahi bulunamamıştır. Bu yüzden evrimci paleontolog Roger Lewin, "ilk memeliye nasıl geçildiği hala bir sırdır" demek zorunda kalır.43

20. yüzyılın en büyük evrim otoritelerinden biri olan George Gaylord Simpson ise, evrimciler açısından çok şaşırtıcı olan bu gerçeği şöyle ifade eder:

"Dünya üzerindeki yaşamın en kafa karıştırıcı olayı, Mezozoik Çağı'nın, yani sürüngenler devrinin, memeliler devrine aniden değişmesidir. Sanki bütün başrol oyunculuğunun çok sayıda ve türdeki sürüngenler tarafından üstlenildiği bir oyunun perdesi bir anda indirilmiştir. Perde yeniden açıldığında ise, bu kez başrolünde memelilerin yer aldığı ve sürüngenlerin bir kenara itildiği yepyeni bir devir başlamıştır. Ortaya çıkan memelilerin bir önceki devire ait izleri ise yok gibidir."44

FOSİL BULGULARI

On milyonlarca yıllık memeli fosilleri ile bugün yaşayan örnekleri arasında hiçbir fark yoktur. Dahası bu fosiller, yeryüzü tabakalarında, daha önceki türlerle aralarında hiçbir bağlantı olmadan bir anda ortaya çıkarlar.



TÜYLER SORUNU

Memelilerin vücutları, başka hiçbir canlı türünde örneği görülmeyen tüylerle kaplıdır. Memelilerin sözde atası olan sürüngenlerin derisi ise pullardan oluşur. Evrimciler pulların nasıl memeli tüyüne dönüştüğü sorusu karşısında susmayı tercih ederler.



Yani memeli canlılar da dünya üzerinde hiçbir ataları olmadan, bir anda ve eksiksiz halleriyle ortaya çıkmıştır. Bu durum, Allah tarafından yaratıldıklarının bilimsel delilidir.



YARASA VE SONAR SiSTEMi

Yegane uçan memeli türü olan yarasalar, evrime meydan okuyan canlılardan biridir. Evrimciler yarasaların kademeli olarak evrimleştiğini öne sürer, ancak kanatlarının kökenine hiçbir tutarlı açıklama getiremezler. Kaldı ki, 50 milyon yıllık yarasa fosilleri (solda), bu canlıların ilk kez bugünkü yapılarıyla ortaya çıktıklarını göstermektedir. Dahası yarasalar, olağanüstü bir sonar sistemine sahiptirler. Yüksek frekansla yaydıkları seslerin yankılarını dev kulakları ile algılar ve analiz ederler. Bu denli kompleks bir sistemin oluşumu rastlantılarla açıklanamaz.

BALIKLAR ve ANFİBİYENLER

Balıklar ve amfibiyenler yeryüzünde bir anda ve hiçbir ataları olmadan ortaya çıkmıştır. Evrimciler her iki canlı grubunun da kökenini açıklayamaz.


Evrimciler Kambriyen Devir'de ortaya çıkan omurgasız deniz canlılarının, on milyonlarca yıllık bir zaman dilimi içinde balıklara dönüştüğünü iddia ederler. Ancak bu omurgasızlar ile balıklar arasında bir evrim olduğunu gösterebilecek hiçbir ara-geçiş formu yoktur. Oysa iskeletleri olmayan ve sert kısımları vücutlarının dış kısmında yer alan omurgasızların, sert kısımları vücutlarının ortasında yer alan kemikli balıklara evrimleşmesi çok büyük bir dönüşümdür ve çok sayıda ara form izi bırakmış olması gerekir.

280 milyon yıllık soyu tükenmiş bir kurbağa türüne ait fosil. Bu gibi bulgular, kurbağaların yeryüzünde bir anda ve hiçbir ataları olmaksızın ortaya çıktığını göstermektedir.


Evrimciler bu hayali formları aramak için 140 yıldır fosil tabakalarını alt-üst etmektedirler. Milyonlarca omurgasız fosili vardır, milyonlarca balık fosili vardır, ama hiç kimse tek bir tane bile ara form fosili bulamamıştır. Evrimci paleontolog Gerald T. Todd, bu gerçek karşısında şu çaresiz soruları sıralar:

"Kemikli balıkların her üç sınıfı da, fosil tabakalarında aynı anda ve aniden ortaya çıkarlar... Peki ama bunların kökenleri nedir? Bu denli farklı ve kompleks yaratıkların ortaya çıkmasını ne sağlamıştır? Ve neden kendilerine evrimsel bir ata oluşturabilecek canlıların izlerinden eser yoktur?"26

Yüzmilyonlarca yıl önceki balıkların fosilleri ile günümüz balıkları arasında fark yoktur. Balıklar, balık olarak yaratılmış ve hep öyle kalmışlardır.

Evrimci senaryo, omurgasızlardan evrimleşen balıkların, bir süre sonra da karada yaşama imkanı olan amfibiyenlere dönüştüğünü iddia eder.

(Amfibiyenler kurbağalar gibi hem suda, hem karada yaşayan hayvanlardır.)

Ama tahmin edilebileceği gibi bu senaryonun da hiçbir delili yoktur. Yarı balık-yarı amfibiyen bir canlının yaşadığını gösteren tek bir fosil bile bulunamamıştır. Omurgalı Paleontolojisi ve Evrim kitabının yazarı olan ünlü evrimci Robert L. Carroll, bu gerçeği "Erken amfibiyenlerle balıklar arasında ara form fosillerine sahip değiliz" diyerek istemeden de olsa ifade etmektedir.27

PUL SORUNU

Balıktan sürüngene uzanan hayali evrim şemasındaki önemli çelişkilerden biri de, bu canlıların derilerinin yapısıdır. Balıkların tümünün derisi pulludur,amfibiyenler ise pulsuz. Amfibiyenlerden evrimleştiği öne sürülen sürüngenlerise pulludurlar. Bu canlılar arasında evrimsel bir ilişki olduğu varsayılırsa, pullar nasıl ve neden balıklarda varken amfibiyenlerde kaybolmuş sürüngenlerde tekrar ortaya çıkmıştır? Evrimciler bu soruyu cevaplayamazlar.

METAMORFOZ MUCİZESİ

Kurbağalar önce su içinde doğar, bir süre burada yaşar, daha sonra ise "metamorfoz" adı verilen değişimle birlikte karaya çıkarlar. Bazı insanlar ise, metamorfozu "evrim"in bir delili ya da örneği sanır. Oysa, gerçekte metamorfozun evrimle hiçbir ilgisi yoktur.



Döllenmiş kurbağa yumurtalarından çıkacak
yavrular, bir süre sonra neredeyse tüm gölü
veya akarsuyu kaplayacak sayıya ulaşacaklar. Yumurtadan çıkan kurbağa yavrusu, metamorfoz öncesinde suda yaşamak için tasarlanmış balık benzeri bir canlıdır. Bunlar aynı balıklar gibi solungaçlarını kullanarak oksijen alırlar. Bu aşamadaki kurbağalara "iribaş" denir.


Evrim teorisinin öne sürdüğü tek gelişme mekanizması, mutasyonlardır. Metamorfoz ise, mutasyon gibi tesadüfi etkilerle gerçekleşmez. Aksine bu değişim, kurbağanın genetik bilgilerinde en baştan kayıtlıdır. Yani bir kurbağa ilk doğduğunda, onun bir süre sonra değişim geçirip karada yaşamaya uygun bir vücuda sahip olacağı bellidir. Evrimcilerin "sudan karaya geçiş" iddiası ise, tamamen suda yaşamak için tasarlanmış bir genetik bilgiye sahip olan balıkların, rastgele mutasyonlar sonucunda, tesadüfen kara canlılarına dönüştüğü şeklindedir.

Metamorfoz gerçekte evrimi destekleyen değil, çürüten bir delildir. Çünkü metamorfoz sürecine en ufak bir hata karışsa, canlı ölür ya da sakat kalır. Metamorfozun mutlaka kusursuz olarak tamamlanması şarttır. Bu denli kompleks ve hataya izin vermeyen bir sürecin, evrimin iddia ettiği gibi rastgele mutasyonlarla ortaya çıkması ise imkansızdır. Metamorfoz, gerçekte yaratılıştaki kusursuzluğu gözler önüne seren bir mucizedir.

Metamorfozla birlikte kurbağanın yapısı değişir. Kusursuz bir dönüşüm sonucunda, karada yaşamaya uygun bir canlı haline gelir.


Kısacası hem balıklar, hem de amfibiyenler, yeryüzünde hiçbir ataları olmadan, bir anda ve bugünkü halleriyle ortaya çıkmışlardır. Bir başka deyişle, Allah tarafından kusursuzca yaratılmışlardır.

Hayvanlar ve Evrim Aldatmacası

Binlerce kilometre ötedeki sesleri bir canlı nasıl algılar? Birkaç gramlık kuşlar okyanusları nasıl geçerler? Pek çok canlı için öldürücü olan zehirleri bazı canlılar nasıl etkisiz hale getirirler? Tıp, kimya, fizik gibi bilim dallarında uzmanlık gerektiren bilgileri onlara öğreten kimdir? Kimyasal maddeler üretmelerini sağlayan tesisleri bedenlerine yerleştiren kimdir?

Siteyi incelediğinizde bu gibi soruların cevaplarının ortak olduğunu göreceksiniz. Canlılardaki benzersiz tasarım örnekleri, yüksek şuur ve bilinç gerektiren davranışlar onları yaratan Allah’ın eseridirler.Evrim teorisi ise canlıların kendiliğinden, bir tesadüfler zinciri sonucunda oluştuklarını iddia eder. Evrimcilere göre canlılar küçük ve tesadüfi bazı değişikliklere uğramışlar ve zaman içinde yeni yeni türler ortaya çıkmıştır. Ancak evrim teorisinin bu iddiayı destekleyecek tek bir bilimsel delili dahi yoktur. Gerek fosil kayıtları, gerek mikrobiyoloji, gerekse diğer bilim dalları evrim teorisinin iddialarının geçersizliğini ortaya koymuştur.Darwinizm’in canlılığın ortaya çıkışı ile ilgili olarak yaptığı açıklamalara bakıldığında kendi içinde büyük çelişkiler içerdikleri görülecektir. Sitenin bu bölümünde evrim teorisinin hayvanların varoluşuyla ilgili iddialarındaki çelişkiler ele alınmakta, bu konuda evrimcilerin yaptıkları sahtekarlıklar delilleriyle incelenmektedir.

HAYVANLAR ALEMİ BÜTÜN HAYVANLAR

Balıkçılların Çeşitli Özellikleri

Allah kuşları çok çeşitli renklerde yaratmıştır. Ayrıca her kuş türünün kendi içinde sahip olduğu renk çeşitliliği de Allah'ın üstün yaratışının delillerinden bir tanesidir. Örneğin balıkçıl kuşları su olan her yerde görülebilen kuşlardandır. Büyük mavi balıkçıl Kuzey Amerika'da yaşayan en uzun boylu yabani kuştur. Renkleri ile dikkat çeken mavi balykçıllar yuva yapma zamanları hariç grup halinde toplanmaz. Balıkçılların toplu yuva yerleri genellikle insanların ulaşmasının zor olduğu uzak ve gizli bölgelerde bulunur. Başka bir tür balıkçıl olan Hank balıkçılları ise ilkbaharda çok farklı renklere bürünür. Yetişkin balıkçılların renkli gagalarının etrafında, yalnızca yuva yapma zamanına özgü renkli parçalar bulunmaktadır.

Ranger Rick, June 1992, s. 22


Sincapların Hassas Duyuları

Sincaplar kışın yiyecekleri besin maddelerini daha önceden toplayan canlılardandır. Kış için yiyecek depolayan sincaplar, çeşitli yerlere gömdükleri fındıklarını mükemmel koku duyularını kullanarak bulur. Öyle ki, 30 cm.'lik karın bile altına gizlenmiş olan fındıkların kokusunu alabilirler. Sincapların da pek çok canlıda olduğu gibi kendi aralarında kullandıkları haberleşme yöntemleri vardır. Örneğin kırmızı sincaplar düşman gördüklerinde kuyruklarını sallar ve heyecanlı sesler çykarmaya başlar. Bu haberleşme yöntemlerinin dışında yüksek dallarda koşarak hareket edebilen sincaplar kuyruklarını denge sağlamak için de kullanır. Yönlerini de kuyruklarını çevirerek değiştirirler. Sincapların kuyrukları bir geminin dümeni ile aynı işlemi görür. Sincaplaryn bıyıkları da dengelerini sağlamada önemli bir unsurdur. Bıyıkları kesilen sincaplar dengelerini koruyamazlar. Aynı zamanda sincaplar bıyıklarını geceleri dolaşırken etrafta bulunan nesneleri hissetmek için de kullanır.

Ranger Rick, October 1993, s. 6-12



Susuzluğa Dayanıklı Muhabbet Kuşları

Yabani muhabbet kuşları Avustralya'nın fazla yağmur almayan bozkırlık bölgelerinde yaşar. Su ihtiyaçlarını yedikleri tohumlardan karşıladıkları için bu kuşlar hava son derece kurak da olsa 1 ay boyunca hiç su içmeden rahatlykla yaşayabilir. Yabani muhabbet kuşlarının hayatlarında suyun çok önemli bir yeri vardır. Örneğin yeterli miktarda su bulamadıkları zaman, yavru yapmayı durdururlar ve su için yeni yerler aramaya çıkarlar. Yeterli büyüklükte su birikintisi bulduklarında olabildiğince hızlı bir şekilde yumurtlamaya başlarlar.

Ranger Rick, August 1999, s. 5-7


Ormanlarının Sahte Çiçekleri: Mantisler

Mantis böcekleri, süslü dış görünümleri nedeniyle ormanların sahte çiçekleri olarak da bilinirler. Örneğin Hymenopus mantis türü alt kollarını açar ve çiçeğin taç yaprakların taklit etmek için oval kuyruk bölümünü havaya kaldırır. Görünümüyle üzerinde bulunduğu çiçeğe tıpatıp benzeyen Mantis, bu şekilde nektar arayan kelebekleri kendine doğru çekmiş olur. Başka tür Mantisler de görünümleri sayesinde çiçeklerin ve yaprakların arasına kolaylıkla karışır. Bununla birlikte Mantisler son derece çevik hareket eder. Hareketsiz dururken bile aniden saldırıya geçebilecek kadar hazırdırlar.

Bu resimlerde farklı türlere ait Mantisler görülmektedir. Mantisler'in bütün üyeleri mükemmel birer kamuflaj ustasıdır.

Borneo, The World's Wild Places, Time Life Books, s. 68



Zebra Çatal Kuyruklu Kelebekler

Zebra çatal kuyruklu kelebeklerin üst kysymları adlarından da anlaşılacağı gibi zebraya benzeyen çizgileri olan siyah ve beyaz renklerden oluşmaktadır. Kelebeğin kanatlarındaki bu desenlerin düşmanlarının dikkatini kuyruğuna doğru yönelttiği düşünülmektedir. Bu kelebek için önemli bir savunma sistemidir. Çünkü kanatlarındaki bu yapı sayesinde bir kuş, kelebeğin kuyruğuna gagası ile çarptığında dahi kelebek için hayati bir tehlike söz konusu olmaz. Çünkü kopan kuyruk kelebeği etkilemez. Bu kelebek türünün, kelebek olmadan önceki (koza içindeki) hali, dış görünüş olarak bir yaprağa benzer. Bu evrede ipek bir kuşakla bulundukları yere bağlanırlar. Diğer kelebeklerin pupalarında olduğu gibi bu kelebeklerin pupaları da zamanı geldiğinde kenarlardaki dikiş yerlerinden ayrılır. Ve bu şekilde kozada bir kapak ortaya çıkmış olur. Kozadan çıkmaya çalışan kelebek bu kapağın arkasını iter, yukarıya doğru yuvarlanır ve kuruması için kanatlarını bir süre aşağıya doğru asılı bir şekilde tutar. Kozanın yapısındaki bu özel tasarımın tesadüflerle oluşabileceğini öne sürmek elbette ki imkansızdır.

Zebra çatal kuyruklu kelebeklerinin hem erişkinleri hem de pupaları düşmanlarından korunacakları sistemlerle birlikte Allah tarafından yaratılmıştır. Çekici dış görünümleri aynı zamanda düşmanlarından korunmalarını sağlayan bir savunma sistemidir de...

Thomas Emmel, Florida's Fabulous Butterflies, s. 61



Kürklü Kuyruklar

Boyut olarak küçük olan hayvanlar hareket etmediklerinde hızla ısı kaybeder ve donma tehlikesi ile karşılaşırlar. Bu da onlar için özellikle uykuda oldukları vakitlerde bir tehlike oluşturur. Ama Allah her canlı türü için olumsuz dış şartlardan etkilenmemelerini sağlayacak korunma yöntemleri yaratmıştır. Örneğin sincap gibi canlılar kalın bir kürke benzeyen kuyruklarını vücutlarının etrafına sarmalayıp, bir top gibi kıvrılarak uyur. Sincapların kuyrukları tıpkı bir palto gibidir. Soğuk havalarda uyuduklarında sincaplar kuyrukları sayesinde donmaktan kurtulur.

Jill Bailey, Anticipating The Seasons, Nature Watch Series, s. 10



Baykuşların Soğuktan Koruyan Tüyleri

Baykuşlar gece yaşayan kuşlardır. Bu nedenle gece olup da sıcaklık düştüğü zamanlarda avlanmak için harekete geçerler. Vücut yapılarını incelediğimizde diğer yırtıcı kuşlar içinde en kalın tüylere sahip olanların baykuşlar olduklarını görürüz. Örneğin resimde görülen ve karlı bölgelerde yaşayan bu baykuş türünün özellikle bacaklarının ve ayaklarının üzerinde son derece kalın tüyler vardır. Allah tarafından onlar için yaratılmış olan bu özel tasarım sayesinde baykuşlar soğuktan etkili bir şekilde korunmuş olur.

John Hendrickson, Raptors, Birds of Prey, s. 11


İğneli Istakozların Göçü

İğneli istakozlar Florida kıyılarındaki ve Bahama çevresindeki mercan kayalıklarında yaşar. Fakat hava şartlarının değişmesiyle birlikte kayalıklardaki yuvalarını bırakırlar ve deniz altında toplanmaya başlarlar. Daha sıcak ve güvenli olan derinlerdeki sulara doğru yapacakları göç için bir hazırlıktır bu. Göçe hazırlanan istakozların her biri yapışkanımsı antenleriyle önlerindeki istakozun arkasına tutunur ve tek sıra oluştururlar. Oluşturulan her sırada yaklaşık 50 tane istakoz bulunur. Istakozların tek sıra oluşturarak hareket etmelerinin önemli sebepleri vardır. Öncelikle bu hareket suyun sürükleme etkisini azaltır ve daha az güç harcamalarını ancak daha hızlı hareket etmelerini sağlar. Bundan başka hiçbir gizlenme yeri olmayan açık kum ovaları boyunca hareket eden istakozlar karşylaryna çıkan tehlikelere karşı daha etkili bir koruma sağlamış olur. Göç eden istakoz sürüleri düşmanları tarafından saldırıya uğradıklarında yaptıkları sırayı bozar ve kıskaçları dışarıda olacak şekilde yeni bir sıra oluştururak savunma yaparlar.

David Attenborough, The Trials of Life, s. 123




Güneş Kuşları

Afrika'da yaşayan güneş kuşları genel olarak sinek kuşlarına çok benzeyen canlılardır. Güneş kuşları da sinek kuşları gibi son derece ufaktır. Buna rağmen onlar da nektar toplamak için uzun mesafe uçuşları yapabilir. Gagaları ve dilleri çiçeklerdeki nektarı derinlerden kolaylıkla çekebilecekleri şekilde tasarlanmıştır. Havada asılı kalma konusunda sinek kuşları kadar başarılı değildirler. Bir çiçek önünde kısa sürelerle havada asılı kalabilmelerine rağmen, genel olarak çiçeklere konarak beslenmeyi tercih ederler. Erkek güneş kuşları da, sinek kuşlarında olduğu gibi dişilerden daha renklidir. Bu kuşlardaki renk çeşitliliği pigmentlerden çok tüylerindeki renklerin yapısından kaynaklanır. Güneş ışığının hareketiyle birlikte tüyler üzerindeki renkler de çeşitlilik gösterir.

Güneş kuşları canlı renkleri ve çiçeklerden kolaylıkla nektar emmelerini saşlayan gaga yapyları ile dikkat çeken kuşlardır. Gagalarındaki özel tasarım sayesinde her çiçekten kolaylıkla nektar toplayabilirler.

Dr. Greg and Mary Beth Dimijian, Animal Watch, s. 83


Süngerlerin şaşyrtycy Özellikleri

Bilim adamları Meksika'da yaşayan tüp süngerlerinin nasıl olup da sindirim sistemleri, sinir sistemleri, beyinleri ve kasları olmadan nefes aldıkları, yemek yedikleri ve kendilerini korudukları gibi sorulara cevap aramaktadırlar. Yakın zamanlarda keşfedilen bir tür olan Asbestopluma hypogea isimli boyutu başparmak tırnağından biraz daha büyük olan süngerin beyaz oval vücudundan çıkan uzantıları vardır. Bu uzantılardan da küçük tüycükler çıkmaktadır. Tüycükler deniz kabuklularını yakalayacak bir kanca görevini görür. Av yakalanır yakalanmaz süngerin hücreleri harekete geçer ve deniz kabukluları 24 saat içinde tamamen sünger hücreleri ile kaplanır. Süngerin hücreleri et parçalarını emerek kendi sitoplazmalarına geçirirler. Yiyeceği hazmedebilmeleri içinse süngerlerin hareket etmeleri gerekmektedir. Hiçbir organı olmamasına rağmen çok farklı bir yöntem kullanarak et sindirebilen bu canlı Allah'ın çeşitli yaratmasının örneklerinden sadece biridir.

International Wildlife, July-August 1999, s.27




Ur Sineklerinin Üreme Yöntemleri

Ur sinekleri yuvalarını, yenilebilir niteliklerdeki yaprakların üzerine kurar. Bunun çok önemli bir nedeni vardır. Bu sineklerin dişileri yumurtalarını yaprak dokularının içerisine depolar. Bu işlemi yaparken kullandıkları yöntem ise son derece ilginçtir. Ur sineklerinin vücutlarında özel bir kimyasal madde üretilmektedir. Yapraklarda ur şeklinde bir çıkıntı oluşmasına sebep olan bu kimyasal maddeyi, sinekler yumurtalarla birlikte yaprak dokusuna enjekte eder. Yaprakta oluşan çıkıntı larvaların büyüme odası olacaktır. Bir süre sonra yumurtadan çıkan larvalar yenilebilir nitelikte duvarları olan bu güvenlikli odada hem korunmuş, hem de kolaylıkla beslenmiş olur. Görüldüğü gibi Ur sineklerinin üreme yöntemleri son derece ilginçtir. Sineğin vücudundaki kimyasal madde sadece bu türe özgü bir maddedir. Yapraklarda çıkıntı oluşturması ve bu çıkıntının larvaların büyüyebileceği özelliklere sahip olması da son derece özel bir durumdur. Üremek için gereksinim duyduğu bu maddeyi sineğin kendi kendine oluşturması elbette ki imkansızdır. Bu maddenin tesadüfen oluşması da mümkün değildir. Ur sineklerinin üremeleri birbirine bağlı gerçekleşen olayların aynı anda ortaya çıkmasına, yani aynı anda yaratılmasına bağlıdır. Sinek bu üreme sistemi ile birlikte Allah tarafından yaratılmıştır. Allah her canlının ihtiyacını bilendir ve rızkını verendir.

Our Amazing World Of Nature, Its Marvels & Mysteries Reader's Digest, s. 300


Mavi Kelebek Tırtılının Şaşırtıcı Planı

Resimde görülen mavi kelebek tırtıllarının son derece ilginç bir barınma yöntemleri vardır. Tırtıl yumurtadan çıktıktan sonra yaklaşık 3 haftalık bir süre boyunca kekik bitkisiyle beslenir. Bu sürenin bitiminden sonra da tırtıl bitkiden aşağıya doğru iner ve daha sonra etrafına bir koku yaymaya başlar. Bu hareketinin çok önemli bir nedeni vardır. Tırtılın yaydığı koku, yakınlarda yaşayan kyrmızı karıncalara çok cazip gelen bir kokudur ve karıncaları tırtılın bulunduğu bölgeye çekecektir. Etrafına karıncaları toplayan tırtılın bu aşamadan sonraki davranışları ise son derece ilgi çekicidir. Kokunun etkisiyle kendisine yaklaşan kırmızı karıncaları gördüğünde tırtıl başının arkasındaki deriyi şişirerek karınca larvalarını taklit etmeye başlar. Taklit o kadar başarılıdır ki buna aldanan karıncalar tırtılı karınca larvası zannederek kendi yuvalarının olduğu yere taşırlar. tırtıl hemen hemen 1 yıl boyunca bu yuvadaki karınca larvalarıyla beslenerek büyür. Kış mevsimini karınca yuvasında derin bir uykuda geçiren tırtıl ilkbahar gelince kendine bir ipek kozası yapar. Yazın ortası geldiğinde ise yuvayı terketmeden önce kozanın içerisinde değişmeye başlayarak yavaş yavaş yetişkin bir kelebek haline gelir.

Michael Scott, The Young Oxford Book of Ecology, s. 33




Hayvan Gözlerindeki Özel Tasarımlar

Doğadaki hayvanların tümünün türlere göre birbirlerinden çok farklı özellikleri vardyr. Dış görünüşleri, deri türleri, göz ve ağız yapıları gibi… Bu özelliklerden tek bir tanesinin incelenmesi bile özel bir yaratılışın olduğunun anlaşılması için yeterli olacaktır. Örneğin omurgalı hayvanlardaki çeşitli göz yapylarını inceleyelim. Omurgalı hayvanlarda gözlerin konumunun değişmesi görme güçlerinin de değişmesine neden olur. Örneğin beyaz kuyruklu geyiklerin gözleri yüzlerinin yan taraflarında yer alır. Gözlerin bu konumu geyikler otlanırken bile her iki taraflarını da görmelerini sağlar. Geyik bu sayede arkasından gelen bir avcının yerini hemen farkedebilir ve harekete geçebilir. Başka bir omurgalı hayvan olan su aygırlarının göz yuvaları (göz küresinin bulunduğu kemik boşlukları) ise diğer canlılara göre daha yüksek bir yerde bulunur. Gözlerinin bu konumu sayesinde hayvan, kafasının büyük bir bölümü su altındayken dahi etrafını rahatlıkla görebilir. Başka bir örnek olarak da gece yaşayan canlılardan baykuş maymunlarını verebiliriz. Gece yaşayan diğer birçok hayvan gibi baykuş maymununun da son derece büyük gözleri vardır. Ayrıca gözlerinin başının önünde bulunması da bu canlıya çok geniş bir bakış açısı kazandırır. Bu sayede baykuş maymunları çok uzun mesafeleri dürbün kullanıyormuşçasına rahat görürler. İhtiyaçlarına göre özelliklerle yarattığı canlılar üzerinde bize sanatını tanıtan Allah'ın şanı çok yücedir.

Solomon, Berg, Martin, Villee, Biology, s.876


Guanacolar'ın Sosyal Yaşamları

Güney Amerika'da yaşayan bir deve türü olan Guanacolar düzenli sosyal yaşama sahip olan hayvanlardandır. Guanacolar ailelerini, beraber yaşadıkları sürülerini ve yaşadıkları bölgelerini tehlikelerden uzak tutmak için birbirlerine mesajlar gönderir. Haberleşirken kulakla işaret gönderme, mırıldanma, çömelme, tükürme, göğse vurma, kuyruk sallama gibi pek çok hareketi kullanırlar. Guanacolar vücut duruşları ile de mesaj gönderirler. Zamanlarının çoğunu kendi yerleşim bölgelerinin sınırlarını belirlemekle geçiren yetişkin erkekler için vücut duruşu özellikle önem taşımaktadır. Yabancı bir erkek yaklaştığında o bölgeye hakim olan erkek, kuyruğunu havaya kaldırarak ani bir şekilde dimdik ayağa kalkar. Boynunu kıvrılmış bir S şekline getirir, kulaklarını arkaya doğru yatırır ve burnunu yukarı doşru kaldırır. Bu şekilde Guanaco düşmanına gözdağı vermiş olur.

International Wildlife, July/August 1998



Lorisler'deki Özel Tasarım

Lorisler gece vakitlerinde faaliyet gösteren ve son derece yavaş hareket eden hayvanlardyr. Bir av gördüklerinde çok yavaş ve dikkatli bir şekilde sürünerek yaklaşyrlar. O kadar sessizce hareket ederler ki, duran bir böceşi ya da uyumak üzere olan bir kuşu, onlar tehlikeyi farketmeden önce yakalayabilirler. Lorisler ağaçlarda asılı durarak yaşayan canlılardır. Başka bir canlının Loris kadar -kimi zaman tüm gün boyunca- bir dalda asılı kalması oldukça zordur. Loris içinse sürekli olarak ağaçlarda asılı kalmak hiçbir sorun oluşturmaz. Çünkü Loris'in ön kollarının her biri, kan akışını düzenleyen kapsamlı bir kan damarı ağına sahiptir. Görüldüğü gibi bu canlıda tam ihtiyacı olan özelliklerin sağlandığı bir tasarım söz konusudur. Bu tasarım ise hiçbir şeye ihtiyacı olmayan Allah'a aittir.

Borneo, The World's Wild Places, Time Life Books, s. 103


Bal Porsuğunun Kalın Derisi

Bal porsuğu arı kovanlarından bal yiyerek beslenen bir canlıdır. Yiyecek ararken çoğu zaman arıların saldırıılarına maruz kalan bal porsuğunun derisi bu saldırılara dayanıklı olacak şekilde Allah tarafından yaratılmıştır. Porsuğun derisi o kadar sert ve dayanyklıdır ki bir arının iğnesinin bile bu deriyi delmesi imkansızdır.

http://disney.go.com/DisneyChannel/AmazingAnimals/fact1.html


Kedilerin Özel Gözleri

Kediler karanlıkta çok iyi görebilen canlılardandır. Bunu sağlayan, kedilerin gözlerinin arkasynda bulunan ve gözlerine gelen her ışını çift görmelerini sağlayan özel bir yansıtıcı yüzeydir.

Kedilerin gözlerinde karanlıkta görmelerini kolaylaştıran yansıtıcı bir yüzey vardır. Bu özel yapı sayesinde kediler gece zifiri karanlıkta bile rahatlıkla hareket ederler.

http://disney.go.com/DisneyChannel/AmazingAnimals/fact6.html


Aslanların Gözleri

Mükemmel bir gece görüşüne sahip olan aslanlar bu sayede geceleri rahatlıkla avlanabilir. Karanlıkta dolaşan aslanların ışığı mümkün olduğu kadar fazla toplayabilmeleri için gözlerinde özel bir tasarım vardır. Diğer canlılara göre daha büyük olan gözbebekleri ve lensleri aslanları iyi birer avcı yapan en önemli özelliklerdendir. Allah bu canlıları içinde yaşadıkları ortama en uygun özelliklerle birlikte yaratmıştır.

Chistopher Mc Gowan, The Raptor and The Lamb, s.11


Kelebeklerin Muhteşem Kanatları

Çoğu kelebeğin kanatlarının üstünde ve altında birbirinden farklı desenler bulunur. Kelebekler bu desenleri kamuflaj yapmak için kullanır. Vücutlarının alt kısımlarında genellikle soluk renkler vardır. Saklanmak istediklerinde kelebekler bu renklerinden faydalanır. Daha parlak ve canlı renklerdeki desenlerini ise sadece gerektiği zamanlarda -çiftleşme dönemlerinde olduğu gibi- kanatlarını açık tutarak ortaya çıkarırlar.

Kelebeklerin renkli ve farklı desenlere sahip kanatları Allah'ın benzersiz renk sanatının birer tecellisidir. Kanatlarındaki simetri ise tesadüflerle oluşamayacak bir mükemmelliktedir.

Thomas C. Emmel, Florida's Fabulous Butterflies, s.4



Kelebeklerin Uzun Dilleri

Kelebeklerin pek çoğunun uzun bir burnu (Proboscis) vardır. Proboscis, çiçeklerin derinlerde olan nektar gibi sıvı besinlerini emmek ya da su içmek için kulanılan uzun bir dildir. Kelebekler bu uzun dillerini kullanmadıkları zamanlarda içeriye doğru sararlar. Bu dil yuvarlanarak sarılmadığı zamanlarda kelebeğin boyunun 3 katı kadar uzayabilir.

Thomas C. Emmel, Florida's Fabulous Butterflies, s.4

HAYVANLAR ALEMİ BÜTÜN HAYVANLAR

Zehir Oku Fırlatan Kurbağa

Güney Amerika'da yaşayan zehir oku fırlatan kurbağa saldırıya uğradığında, çok küçük zerresi bile bir insanı öldürmeye yeterli olan oldukça güçlü bir zehir yaymaya başlar. Zehir, kurbağa tarafından yalnızca savunma için kullanılmaktadır. Diğer pek çok canlıda olduğu gibi zehir oku fırlatan kurbağanın gözalıcı parlaklıktaki renkleri de düşmanları uyarma özelliğini taşır. Bu canlıdaki zehir üreten sistemleri yaratan tüm alemlerin Rabbi olan Allah'tır.

Michael Scott, The Young Oxford Book of Ecology, s. 38


Zebraların Özellikleri

Zebraların çoğu gizlenecek fazla yer olmayan açık otlaklarda yaşar. Bu nedenle hayatta kalabilmek için çok hızlı hareket etmek zorundadırlar. Zebraların tüm vücut yapıları bu ihtiyaçlarını karşılayacak şekilde yaratılmıştır. Örneğin bacakları çok uzundur, güçlü kasları ve geniş bir alana sahip olan akciğerleri vardır. Bu yüzden hiç yorulmadan ve yavaşlamadan çok uzun mesafeleri koşabilirler. Zebraların kemikleri de hafif olmasına rağmen oldukça güçlüdür. Zebraların hiçbirinin çizgileri diğerleri ile aynı değildir. Her insanın kendine özgü parmak izinin olması gibi her zebranın çizgilerinin de kendine özgü şekilleri vardır. Bundan başka zebralar sık sık su içme ihtiyacı hissederler. Suyun olmadığı bölgelerde ise koku duyularını kullanarak çukur açacak bir yer bulurlar ve temiz suyu ortaya çıkarırlar. Herhangi bir tehlike anında yetişkin zebralar, sürüdeki yavruları koruyabilmek için onları sürünün içerisine doğru iterler. Tüm zebra sürüsü koşarken yavrular daima kalabalığın iç kısmındadır ve daha iyi korunmak için annelerine yakın hareket ederler.

Zoobooks, January, 1999, s. 2-15



Tropikal Sulardaki Dev Deniz Tarakları

Tridacna, Hindistan ve Pasifik Okyanusları'nın tropikal sularında yaşayan çok büyük bir deniz tarağıdır. Bu büyük mavi-yeşil renklerdeki hayvan, mercan resiflerinin berrak sularında yaşar. Tridacna'nın en şaşırtıcı özelliği besinini kendi vücudunun içerisinde üretmesidir. Bunu da birlikte yaşadığı bir başka canlı sayesinde gerçekleştirir. Deniz tarağının birlikte yaşadığı Zooxanthellae küçük bir alg türüdür ve yalnızca diğer hayvanların hücrelerinin içerisinde yaşayabilir. Deniz taraklarının vücutlarının içerisinde bu canlılardan milyonlarcası barınır. Bu sayede algler barınacakları rahat bir ortam bulmuş ve düşmanlarından korunmuş olur. Bundan başka deniz tarakları Zooxanthellae'nin ihtiyacı olan tüm maddeleri -karbondioksit, azot ve fosfor gibi- sağlar. Zooxanthellae tarafından üretilen maddelerin büyük bir bölümü de deniz taraklarına besin kaynağı olarak aktarılır. Bu iki canlı arasındaki şaşırtıcı birliktelik ve uyum elbette ki tesadüfen oluşmamıştır. Bir canlının tesadüfen kendisine yiyecek verecek başka bir canlının vücuduna yerleşmesi, onun ihtiyaçlarından ya da kendisine verebileceklerinden yine tesadüfen haberdar olması söz konusu değildir. Canlılarda görülen bu gibi ortak yaşam örnekleri Allah'ın yaratma sanatının delillerindendir. Bu canlıları birbirleri ile uyumlu yaratan Allah'tır. Allah üstün güç sahibi ve herşeye güç yetirendir.

Dolphin Log, July 1998 s. 12



Mercan Resiflerindeki Yaşam : Melek balığı, Horozbina, Papağan Balığı

Mercan resiflerinde pek çok balık birarada yaşar. Her türün kendine özgü özellikleri vardır. Melek balığı ve Horozbina balığı gibi gündüz avlanan balıklar güneş batmaya başladığında mercan resiflerindeki kuytu yerlere ve yarıkların içerisine girer. Cerrah balığı, papağan balığı, keçi balığı ve Lapina gibi gündüz avlanan balıklar ise çiftleşmek için alaca karanlık vakitlerini kullanırlar. 2000'den fazla cerrah balığı çiftleşmek için biraraya toplanabilir ve bu balıklar yumurtlamak için genellikle resiflerin kenarlarını kullanır. Mercanlarda yaşayan balıkların genel davranışları da çeşitlilik gösterir. Örneğin mercanlarda yaşayan papağan balığı gibi bazı balıklar derin bir uykuya dalar. Pufferfish gibi bazı balıklar ise yarı uyanık bir şekilde dinlenmeye geçer. Keçi balığı ve diğer bazı balıklar gündüz kullandıkları parlak renklerinin daha soluk olanlarını adeta farklı bir deri gibi gece kullanır. Süngerler, mercanlar ve yumurtlayan bazı balıklar da mercan resiflerinde yaşayan canlılardır. Bundan başka küçük yengeçler ve karidesler de resiflerdeki mikroskobik bitki ve hayvanlar ile beslenmek için mercan kayalarına doğru çıkarlar. Yine mercan resiflerinde yaşayan köpek balıkları ve müren gibi balıklarsa karanlıkta besin bulabilmek için çok güçlü olan koku duyularını kullanır. Allah deniz altında yarattığı bu renkli dünya ile bize örneksiz sanatını ve sınırsız ilmini tanıtır.

Dolphin Log, May 1994 s. 4- 5





Kaplanların Ayırt Edici Özellikteki

Postları Her kaplanın postundaki ve yanaklarındaki çizgiler ile kaşları, insanların parmak izleri gibidir. Nasıl parmak izi her kişide farklı şekillere sahipse ve ayırt edici oluyorsa aynı şekilde kaplanlardaki çizgiler de sadece tek bir tanesine özeldir.

Bilim ve Teknik Dergisi, Şubat 1985, s. 33


Yaprak Böcekleri

Bitkilerin üst kısımları, pek çok canlı için tehlike demektir. Çünkü bu açıklık alanlarda saklanmak oldukça zordur. Özellikle kuşlar tarafından avlanan canlılar için bu bölgelerde bulunmak bir dezavantaj gibi görünebilir. Oysa düşmanlarından bir tanesi de kuşlar olan yaprak böcekleri, bitki örtüsünün üst tabakalarında rahatlıkla yaşar. Çünkü bu böceklerin görüntüsü üstünde bulundukları bitkiden filizlenen bir yapraktan farksızdır. Bu özellikleri nedeniyle düşmanlarının yaprak böceklerini farketmeleri çok zordur, hatta imkansızdır. Tüm alemlerin Rabbi olan Allah'ın özel dış görünüşleriyle birlikte yarattığı bu canlılar apaçık bir yaratılışı gösterirler.

Borneo, The World's Wild Places, Time Life Books, s. 65


Kiwi Kuşunun Avlanma Tekniği

Kiwi yalnızca Yeni Zelanda'da yaşayan bir kuş türüdür. Geceleyin avlanan Kiwi kuşunun kendine özgü bir avlanma şekli vardır. Uzun gagasını toprağın içerisine sokar ve toprağı koklamaya başlar. Amacı temel besin kaynaklarından olan yer solucanlarını bulmaktır. Geceleri beslenen ve besinlerini toprağın altında arayan Kiwi kuşu bu ihtiyaçlarına uygun tasarımla birlikte Allah tarafından yaratılmıştır.

http://disney.go.com/DisneyChannel/AmazingAnimals/fact6.html


Kamçı Yılanının Çevik Hareketleri

Kamçı yılanı Güney Amerika'da yaşar. Omurgası enine kesitte aynen (T) harfi biçimindedir. Bu oluşum hayvan bilimcilerini uzun yıllar şaşırtmış ama doyurucu bir açıklama bulunamamıştır. Son yıllarda sürdürülen çalışmalar sonucunda bunun nedeni bulunmuştur. Kamçı yılanının temel besini Anol olarak isimlendirilen küçük ağaç iguanalarıdır. Anol sivri tırnaklarıyla bitki yapraklarının uçlarına tutunarak dinlenir. En küçük bir sallantıyı duyar ve kendini yere atarak gözden kaybolur. Bu nedenle kamçı yılanının aynı bitkiye tırmanıp ağacı sarsmadan Anol'e ulaşması olanaksızdır. Kamçı yılanı farklı bir yoldan yaklaşarak Anol'ü avlar. Bunun için öncelikle Anol'ün bulunduğu bitkinin yanındaki bitkilere çıkar. Avı ile aynı yüksekliğe gelince uzun gövdesini, (T) biçimli omurgası sayesinde yere paralel olacak şekilde Anol'ün üzerine uzatır ve ani bir hareketle avını yakalar.

Bilim ve Teknik Dergisi, Ağustos 1986, s. 32



Lemmingler'in Isı Dengeleri

Hava sıcaklığı donma derecesinin altına düştüğünde yaşamlarını sürdürebilmeleri için bütün memelilerin kendi vücut ısılarını yükseltmeleri gerekir. Memeliler içinde bir istisna olarak Lemmingler sıcaklık -12 0C'ye ulaşana kadar bu işleme başlamazlar. Çünkü Lemmingler'in kış mevsiminde ortaya çıkan uzun kürkleri ısı kaybını azaltacak şekilde yaratılmıştır. Tüm alemlerin Rabbi olan Allah Lemmingler'i yaşadıkları ortamın koşullarına uygun özelliklerle birlikte yaratmıştır. Örneğin Lemmingler karın altında tüneller kazarak yuva yaparlar. Bu yuvalar kar seviyesinin 60 cm. kadar altındadır. Lemmingler'in yuvaları üstlerini kaplayan kar sayesinde çok sıcak olur. Öyle ki, yuvaların bulunduğu yerde dışarıdaki sıcaklık donma derecesinin altında olsa bile yuvadaki sıcaklık 10 0C'ye ulaşabilir. Bundan başka ortalama üç ya da dört yılda bir Lemming nüfusu çok yüksek bir yoğunluğa ulaştığı için, binlerce hayvan yeni yerleşim bölgelerine göç eder.

Guinness Books, Remarkable Animals, A Unique Encyc. of Wildlife Wonders, s. 40



Dikenli Vatoz

Resimde görülen mavi benekli Stingray'in (dikenli bir tür iri vatoz) kuyruğunun altında oldukça zehirli dikenler bulunmaktadır. Vatoz bu dikenleri kullanarak düşmanlarını kolaylıkla alt eder.

Our Amazing World Of Nature, Its Marvels & Mysteries Reader's Digest, s.144


Şemsiye Yengecinin Suni Şemsiyesi

Şemsiye yengeci deniz altındaki en ilginç canlılardan bir tanesidir. Bu hayvan kendisini korumak için pek de alışık olunmayan bir yöntem kullanır. Bu yengeç vücudunun üst kısmını düşmanlarına karşı siper oluşturacak şekilde bir süngerle ya da mercan resiflerinde yaşayan diğer organizmalarla kaplar. Yengecin arka bölgesinde yer alan iki çift bacağında, bu suni şemsiyeyi taşımak için kullandığı pençeler bulunur.

Roger Steene, Coral Seas, s.30



Dere İskorpitleri

Dere iskorpiti göllerin, havuzların ve nehirlerin diplerindeki çamurlu bölgelerde yaşayan ve kare şeklinde kuyruğu olan bir yayın balığı türüdür. Erkek iskorpit, yavrularına karşı çok ihtimam gösterir. Önce eşi için bir yuva yapar, daha sonra yavrular yumurtadan çıkıncaya kadar onlara bekçilik yapar. Erkek balığın yavrularına gösterdiği özen bu kadarla da kalmaz. Yavru balıklar kendilerini koruyabilecek olgunluğa erişene kadar erkek balık tarafından korunmaya devam eder. Kuşkusuz bir balığın böyle bir şuura sahip olması mümkün değildir. Erkek balığa yavrularını korumayı ilham eden Allah'tır. Yeryüzündeki tüm canlılar yaratıcıları olan Allah'a boyun eğmişlerdir ve O'nun emirleri doğrultusunda yaşamlarını sürdürürler.

Our Amazing World Of Nature, Its Marvels & Mysteries Reader's Digest, s. 305



Mantislerin Yuvaları

Bilim adamları bugüne kadar 2000 farklı mantis türü bulmuşlardır. Bunların çoğu birbirine çok benzemektedir. Her bir mantisin uzun, ince bir vücudu, üçgen bir kafası ve topa benzeyen gözleri vardır. Bütün böcekler gibi mantislerin gözleri de birçok küçük lensten oluşan, bileşik gözlerdir. Çok geniş bir görüş açısına sahip olan bu gözlerin yan ısıra mantisler başlarını tam 360 derece döndürerek bütün çevrelerini rahatlıkla görebilir. Mantisler de çok fazla düşmanı olan canlılardır. Bu nedenle hem kendilerini hem de yavrularını korumak zorundadırlar. Yavruların korunması dişi mantislere ait bir görevdir. Yumurtalarını bırakmak için hazır olduklarında dişiler bir bitki gövdesi, bir dal ya da güvenli herhangi bir yer bulur. Daha sonra beyaz bir köpük fışkırtmaya başlarlar. Bu sırada dişi mantisler 200 kadar yumurta da bırakmış olur. Köpükten yapılmış bu yuva bir süre sonra kurur ve sertleşir.

Ranger Rick, June 1992, s. 4-7


Cecropia Güvelerinin Korunma Yöntemleri

Cecropia güveleri sadece geceleri uçar ve böylece birçok düşmandan doğal olarak kurtulmuş olurlar. Bu güve türünün dişileri oval şekle sahip olan yumurtalarını eğrelti otlarının gövdesine depolar. Cecropialar'ın tek savunma yöntemi gece avlanmaları değildir. Son derece ilginç bir savunma yöntemleri daha vardır. Güvenin tüylü duyargalarına herhangi bir sebeple ışık vurduğunda böcek kendini yere atar ve olduğu yerde saklanarak düşmanından gizlenir.

Our Amazing World Of Nature, Its Marvels & Mysteries Reader's Digest, s. 300


Sert Kuyruklu Ördekler

Ördeklerin en bilinen özellikleri iyi birer yüzücü ve dalgıç olmalarıdır. Hepsi suda çok seri hareket edebilmelerine rağmen tatlı suda yaşayan sert kuyruklular yüzme ve dalma konusunda en iyi olan türdür. Sert kuyruklular, kısa kalın boyunları, sert kuyruk tüyleri ve geniş gagaları olan kısa kanatlı ördeklerdir. Tüyleri genelde beneklidir ama diğer ördeklerde olduğu gibi metalik renklere sahip değildir. Sert kuyrukluların son derece iyi birer dalgıç olarak nitelendirilmelerinin nedeni; dalarken varlıklarını hiç hissettirmemeleridir. Herhangi bir tehlike durumunda, suya son derece yavaş dalarlar. Öyle ki, hiç dalga bırakmadan ortadan kaybolabilirler. Bundan başka erkek ördeklerin son derece ilginç bir kur yapma yöntemleri de vardır. Bir dişi ile karşılaştıklarında önce gırtlak keselerini şişirir, kuyruklarını yana yatırır ve gagalarını sürekli göğüslerinin üzerine bastırıp öterler. Erkek ördeklerin sesleri çok uzaktan duyulabilecek kadar güçlü bir davulun sesine benzer.

International Wildlife Encyc; Vol. 21, s.2395


Kirpi Balığının Güneş Gözlüğü

Sıcak sularda yaşayan kirpi balığı (Sphoeroides maculatus) güneş ışınları fazlalaştığında gözlerindeki kimyasal maddeleri değiştirme özelliğine sahiptir. Balık bu değişiklik ile birlikte kendisine bir nevi güneş gözlüğü oluşturur. Bu sayede güneş ışınlarından etkilenmemiş olur.

Bilim ve Teknik Dergisi, Şubat 1985, s. 33


Su Sineği Larvalarındaki Tasarım

Su sineği larvalarının çoğu zengin besin kaynaklarının bulunduğu sularda yaşar. Larvaların en büyük problemlerinden biri, hızla akan suyun üstünde asılı olarak kalabilmektir. İki şey larvaların suda tutunabilmelerine yardımcı olur: Kayalara tırmanabilmelerine yardımcı olan bacaklarının her birinde bir pençe içeren tırmanıcı bölümler ve hemen hemen yassı ve düz olan bedenleri… Allah'ın onlar için özel olarak yaratmış olduğu bu vücut yapısı sayesinde larvalar su üzerinde kolaylıkla asılı kalabilir. Suyun altındaki yuvalarında büyüyen sinek larvaları belli bir müddet sonra hep birlikte suyun yüzeyine doğru çıkmaya başlar. Gelişen larvalar çok kısa bir süre içinde sert derilerini açıp, içinden çıkar ve kanatlı genç sinekler haline dönüşürler.

Ranger Rick, June 1992, s. 16-17


Renkli ve Hafif Gagalar

Tukanlar'ın en dikkat çekici özellikleri hiç kuşkusuz ki parlak renkli gagalarıdır. Yağmur ormanlarında yaşayan Tukanlar'ın çeşitli etkiler sonucunda delik deşik olmuş gagaları meyveleri kolaylıkla yiyebilecekleri kadar güçlü bir yapıda yaratılmıştır. Bu kadar büyük ve güçlü bir gaganın ağır olacağı düşünülmüş olabilir. Oysa Tukanlar'ın boyutlarına göre oldukça büyük olan gagalarının en önemli özelliği çok güçlü olmalarına rağmen şaşırtıcı şekilde hafif olmasıdır.

Our Amazing World Of Nature, Its Marvels & Mysteries Reader's Digest, s. 187


Vervet Maymunlarının Anlaşma Şekilleri

Hayvanlar dans etme, kuyruk sallama, çığlık atma, renk değiştirme gibi yöntemlerle birbirlerine mesajlar gönderir. Canlılar arasında bu gibi yöntemler kullanılarak gerçekleştirilen bir iletişim olduğu uzun zamandır biliniyordu. Ancak bu iletişimin içeriğinin çözülmesi çok yakın dönemlerde gerçekleşmiştir. Hayvanlar arasındaki karmaşık iletişim sistemlerine küçük gruplar halinde yaşayan Vervet maymunlarının kullandığı sistemi verebiliriz. Bu maymunların farklı yırtıcı hayvan türlerine göre kullandıkları üç değişik uyarı sesleri vardır. Bunlardan biri yılanlar, ikincisi leoparlar, üçüncüsü de kartallar içindir. Vervet maymunlarının hırıltıları yumuşak kısa, bazen art arda havlama sesleri gibi tanımlanabilecek düşük frekanslı seslerden oluşur. Yapılan araştırmalar sonucunda maymunların değişik şartlarda değişik hırıltılar çıkardığı da bulunmuştur. Örneğin bir maymunun toplumsal anlamda egemen konumda bulunan başka bir maymunla karşılaştığı zaman çıkardığı hırıltı ile, toplumsal olarak kendinden daha aşağıda bulunan bir türdeşiyle karşılaştığında çıkardığı sesler birbirinden çok farklıdır. Açık bir alana çıktığında ya da yabancı maymunlar gördüğünde çıkardığı sesler de çok farklıdır. İnsana göre sadece basit bir hırlama olan bu sesler aslında maymunlar arasındaki haberleşme sesleridir. Allah'ın ilhamıyla hareket eden bu canlılar bize kendilerini Yaratan'ı tanıtırlar.

Vervet maymunları, çıkardıkları hırıltılarda insan kulağının algılayamadığı ince farklılıkları yakalayabilirler. Maymunların iletişim için kullandıkları bu seslerdeki farklılıklar, ancak ses kayıt cihazı ve ses spektrografı gibi aletlerin yardımıyla tesbit edilebilmiştir.

Marian Stamp Dawkins,Through Our Eyes Only?/The Search For Animal Consciousness, s. 33-36 RESİMALTI



Caddisfly

Mayıs böceği benzeri bir böcek olan Caddisfly'ın larvaları suyun altında yaşayan tırtıl görünümlü canlılardır. Düşmanlarından gizlenmek için kendi çevrelerinde boru şeklinde sığınaklar inşa eden larvalar, bu işi yapabilecekleri bir ipek üretme sistemine sahiptir. Kendi ürettikleri ipek ile ördükleri bu sığınakları daha sonra sopa, çakıl taşı ve suda buldukları malzemeleri kullanarak düzenlerler. İlginç bir görünüme sahip olan yuvalarının içinde mükemmel bir şekilde kamufle olan Caddisfly larvalarını fark etmek oldukça zordur. Ayrıca larvaların yuvaları düşmanlarının içeriye giremeyeceği kadar sert ve dayanıklıdır. Bundan başka larvalar vücutlarının en arkasındaki çengelleri kullanarak bulundukları yerde sürünerek ilerleyebilir ve böylece düşmanlarından gizlenmiş olurlar. Caddisfly larvalarının su altındaki büyümeleri sona erdiğinde koza yapmaya başlar. Bunun için ipekten yaptıkları yuvalarının her iki ucunu da kapatırlar. Bir Caddisfly larvası bu kozanın içerisindeyken de çok fazla değişiklik geçirir. Bu değişimler de tamamlandığında ipekten yapılmış yuvasını kemirerek açarak dışarı çıkar ve kıyıya ulaştığında da derisini döker. Caddisfly larvaları artık güve şeklini almıştır. Bundan sonra bir eş bulabilmek için suyu terk eder. Suyun altındaki bir canlının pek çok aşamadan geçerek farklı bir canlı haline gelmesinde görülen akıl, herşeyin hakimi olan Allah'a aittir.

Ranger Rick, June 1992, s. 18-19

HAYVANLAR ALEMİ BÜTÜN HAYVANLAR

URACTA DURANDI

Urocta durandi cinsi örümcek, yuva yaparken kaya ve taşların oyuklarına, bildiğimiz örümcek ağı yerine, yuvarlak çadır şeklinde bir yapı inşa eder. Bu örümcek, imal etmiş olduğu yapının kemerinden yere doğru sarkarak durur. Çapları 2 ile 5 cm. arasında değişim gösteren çadırların 4 ile 6 arasında değişen giriş-çıkışları vardır. Her kapının girişinde, çadırı yere bağlayan iki tane sinyal iplikçiği bulunur. Eğer bir böcek bu iplikçiğe dokunacak olursa, çadırın taban kısmında pusu kuran örümceğe titreşim uyarıları anında ulaşır. Örümcek yerinden hemen çıkar ve avını çok hızlı bir şekilde bağlayarak, paket haline getirir ve sonra geriye döner.

Bilim ve Teknik, Sayı 342, s.100


SFENKS GÜVESİ

Kelebekler ve pervaneler çiçekleri sürekli ziyaret eden böceklerdendir. Bu hayvanlar çiçek özünü emebilmek için, uzun bir hortum olan emme tüplerini kullanırlar. Bu yapı hayvanın boyundan daha uzun olabilir; kullanılmadığında katlanarak karın altında saklanır. Bunun en güzel örneği Atmaca güvesi'dir. Sfenks güvesi diye de adlandırılan bu güvenin en önemli özelliği uzun hortumudur. Bu sayede başka böceklerin bal özlerini alamadığı bitkilerden kolaylıkla bal özlerini alır.

Görsel Okul Ans., Cilt 4, s.225



TROCHIDAE

Trochidae familyasına ait bazı salyangozlar taşların üzerinde bulunan alglerle beslenirler. Fakat, bu beslenme sırasında kendileri de başka deniz canlılarının tehdidi altındadırlar. Salyangozların özellikle sırt ve yan tarafları, diğer canlılar için güzel bir besin kaynağıdır. Bu salyangozlar düşmanlarının tehditlerinden korunmak için, yapışkan özelliği olan ayak tabanlarının yardımıyla kendilerini korumada kullanacakları uygun taşları seçerler. Bu taşların sağladığı ağırlık sayesinde vücutlarını ters döndürerek daha önceden yassı bir taş ile kazdıkları çukurlara kendilerini gömerler, böylece düşmanlarından korunmuş olurlar.

Bilim ve Teknik, Sayı 342, s.100


KUM KAZICI YABAN ARISI

Kum kazıcı yaban arılarının bir türü olan A.hungarica arıları, yuva yapımında oldukça özenlidirler. Öncelikle çeneleri arasına aldıkları taşları yuvaya taşırlar. Getirilen taşlar, yaban arısının yuvasını oluşturacak galerilerin açılmasında kullanılır. Galeri açma işleminin 1-2 dakikada tamamlanmasına karşılık, galerilerin taşlarla düzeltilmesi ve parlatılması yarım saat ila 1 saat arasında vakit alabilir. Toprağın kazılması sırasında yabanarısı 7 taş değiştirir. Ayrıca yaban arıları yuva yapımında kullanılacak olan harcın hammaddesi olan kuru toprağı nemli hale getirmek için de çiçek nektarından faydalanırlar.

Bilim ve Teknik, Sayı 342, s.100


SİNCAP

Yer sincapları doğadaki en becerikli mimarlardandırlar. Kazdıkları tüneller bunun en açık kanıtıdır. Bu tünellerin girişinde göze çarpan toprak öbekleri araştırmacılar tarafından değişik şekillerde yorumlanmaktadır; gözetleme noktası, korunak gibi… Uzunlukları 10-30 m. arasında, derinlikleriyse 1-5 m. arasında değişen bu tüneller U şeklinde olduklarından iki girişleri vardır. Kimi zaman bir üçüncü girişin görüldüğü de olur. İki tip tünel girişi vardır: Yayvan yapıda olanlar ve volkan ağzını andıranlar. Araştırmalarla saptanmış bir durum da yayvan şekildeki bir girişin her zaman volkan şeklindeki girişe bağlı olduğudur. Daha ilginç olan noktaysa bu iki ağız arasında bir havalandırma sisteminin bulunmasıdır. Eğer havalandırma sistemi olmasaydı kuşkusuz bu ilginç hayvanlar yerin altında yaşama olanağı bulamazlardı; oysa 0.45 m./sn'lik bir rüzgarın 10 dakika içinde tamamen havalandırılabildiği kusursuz tünel sistemi sayesinde rahatça yaşayabilmektedirler.

Görsel Bilim ve Teknik Ans., Cilt 9, s.3029


ANTHOSCOPUS

Bazı Güney Afrika kuşları (Anthoscopuslar), iki bölüme ayrılmış olan özel yuvalar kurarlar. Bu yuvalarda kuluçka odasının asıl girişi gizlenmiştir. Yuvanın diğer girişi ise ortada bir yerdedir. Bu avcı hayvanlar için özel olarak hazırlanmış bir aldatmacadır.

Giovanni G. Bellani, Quand L'Oiseau Fait Son Nid, s.24


SU KERTENKELESİ

Suda yürüyen kertenkele saniyede 20 adım atarak suyun üstünde çılgınca koşar. Ayakları suya değdiği anda, her bir parmak iyice kasılarak ayağın yüzey alanının artmasını ve suyu kolayca itmesini sağlar. Böylelikle ayaklar, vücudun ağırlığını rahatlıkla dengelerler. Kertenkelenin ayakları suyu ittiğinde, bir hava baloncuğu oluşturarak fazladan destek sağlar ve diğer ayağın dönüşünü tamamlayıp suya değmesi için zaman kazandırır. Ağırlık ikinci ayağa aktarılırken kertenkele, baloncuk yok olmadan önce birinci ayağını sudan çeker. Hava baloncuğu çok önemlidir, çünkü ayağı doğrudan suya değecek olsa, kertenkele suya düşebilir. Ayrıca kertenkelenin hareketi insanla kıyaslandığında, insanın bu hareketi gerçekleştirebilmesi için saniyede 30 m. koşması ve azami kas esnemesinin 15 katı bir esneme yapması gerekir ki, bu olanaksızdır.

Scientific American, Eylül 1997, s.68


GERGEDAN

Birbirinden tamamen farklı olan hayvanlar arasında, savunma nedenleriyle garip ilişkiler kurulur. Örneğin antiloplar ve gergedanlar sırtlarına tutunan ve bağırıp çığlık atarak onları tehlikeye karşı uyaran küçük kuşlarla birlikte yaşarlar. Bu kuşların bu ortaklıktan çıkarı ise, bu memelilerin derilerinde kümelenen böcek larvalarını yemeleridir.

Görsel Okul Ans., Cilt 4, s.349


KUŞLAR

Kuşlarda yumurtalarının biçimi kuluçka sırasında ısı kaybını en aza indirmeye yarar. Örneğin güvercinler iki oval yumurta yumurtlarlar; bu sayede yumurtalar birbirlerine yaslanabilirler. Eğer yumurtalar küre biçiminde olsalardı bu mümkün olmazdı. Kutuplarda yaşayan bazı penguen benzeri kuşlar, armut biçimli yumurta yumurtlarlar, böylece yumurtalar yere iyice oturur ve uçurumdan aşağı yuvarlanmazlar. Timsah bekçisi diye bilinen bazı Afrika yağmur kuşları bir ucu sivri, bir ucu yuvarlak 4 yumurta yumurtlarlar; bu sayede yumurtalar üst üste binebilir.

Science et Vie, Temmuz 1998


MÜREKKEP BALIĞI

Mürekkep balıklarının mükemmel refleksleri vardır ve saatte 11 km. hızla ilerleyebilirler. Salyangozlarla mürekkep balıklarını karşılaştıran bilim adamları, mürekkep balıklarında sodyum kanallarının bulunduğunu görmüşlerdir. Bunlar sinir hücrelerindeki zarları büken proteinden oluşan gözeneklerdir. Mürekkep balığının hücreleri uyarıldığında sodyum kanalları açılır ve beyin ve kas lifleri boyunca sinirlere işaret gönderir. Bu son derece hızlı bir şekilde gerçekleşir. Pleurobranchoca denilen deniz salyangozunun kanalları 3 milisaniyede açılır ve bunu saniyede 30 kere tekrarlayabilir. Mürekkep balığının kanalları ise 7 kat hızlı açılır ve bu işlemi saniyede 200 kere tekrarlayabilir.

Bilim ve Teknik, Sayı 356, s.10



DAĞ SIÇANI

Dağ sıçanları sonbaharda kış uykusuna yatarlar. Bunun için yuvalarındaki odacıklardan birine çekilerek, yuvanın ağzını toprakla kaparlar. Sonra bedenlerini yuvarlayarak bir top halini alır ve derin bir uykuya dalarlar. Dağ sıçanlarının solunumu hemen hemen 'durdu' denecek derecede yavaşlar. Sıçanlar normal zamanlarda dakikada 262 defa soluk alırken, kış uykusuna yattıklarında bu sayı 14'e düşer. Bu arada vücut ısıları da yavaş yavaş 140C ile 40C'ye iner. Oysa hayvanın normal vücut ısısı 37-400C arasındadır.

Hayvanlar Ans., C.B.P.C Publishing, Memeliler, s.241


ORNITORENK

Ördek köstebeği olarak adlandırılan Ornitorenkler'in ilginç özelliklerinden biri dişilerinin 7.5-10.5 m. uzunluğunda, dönemeçli yuvalar kazmalarıdır. Hayvan tünelin ucuna bir yuva odacığı kazar ve bu bölmeyi öncelikle ıslak ot ve yapraklarla astarlar. Dişi, ot ve yaprak yığınlarını kuyruğu ile taşır. Islak otlar yumuşak kabuklu yumurtaların kurumasını engellemeye yarayacaktır. Çiftleştikten iki hafta sonra, dişi Ornitorenk yumurtlamak için yuvaya çekilirken, tünele yer yer toprak engeller yapar. Kalınlığı 20 cm. kadar olan bu engelleri kuyruğuyla bastırarak sağlamlaştırır. 7 ila 10 gün süren kuluçka döneminde yuvasından ender çıkar; her çıkışında toprak engelleri yeniden yapar. Bu engeller Ornitorenkler için bir savunma aracıdır.

Hayvanlar Ans., C.B.P.C Publishing, Memeliler, s.173-174



SU SAMURU

Su samuru nesli tükenmekte iken son anda kurtarılan hayvanlardan bir tanesidir. Yumuşak, kalın ve kadifemsi kürkü için avlanmaktadır. Su samurlarının kürkü o kadar etkili bir koruyucudur ki, samurlar günlerce derileri ıslanmadan yüzebilirler. Kalın kürk su samurunu aynı zamanda soğuğa karşı da korumaktadır. Su samurlarının bir çok deniz hayvanının tersine, derilerinin altında izole edilmiş bir yağ tabakası yoktur. Soğuktan onları koruyan tek şey kalın kürkleridir.

Gardner Soul, Strange Things Animals Do, s.108-109


KAĞIT ARISI

Tropik ve ılık iklimlerde yaşayan kağıt arıları yuva yaparken ilginç bir yöntem kullanırlar. Kraliçe arı baharda uykudan kalkarak yuva yapmak için uygun bir yer arar. Yuvası açık olacağı için bunun şiddetli rüzgar alan ve güneşi fazla gören bir yerde yapılmaması gereklidir. Bu yüzden kağıt arısı yuvasını daha çok evlerin saçaklarına, çatılarına ya da ağaçların dallarına yapar. Kraliçe yuvayı bir tür kağıttan yapar. Çenesiyle bir ağacı kazıyarak odun çıkarır. Bunu çiğneyerek salyasıyla karıştırır ve böylece kendi kağıdını oluşturur. Önce bir damın ya da dalın altına yassı bir temel yapar. Bundan çıkan kısa bir sopa yuvanın ana bölümleri yani küre biçimi kovanı oluşturan üreme hücrelerine takılır.

Hayvanlar Ans., C.B.P.C Publishing, Böcekler, s.144


BUKALEMUN

Bukalemunu ilginç kılan tek özellik, kendi rengi üzerindeki şaşırtıcı hakimiyeti değildir. Bukalemun, onu yırtıcı bir hayvan kılan pek çok yeteneğe de sahiptir. Hareketli gözleriyle avını çok iyi gözleyebilir. Tek başına diğerinden bağımsız hareket edebilen gözleri konik bir kas yapısının içindedir ve böylece 1800'lik bir açıyla öne, arkaya ya da tam aşağıya bakacak şekilde dönebilir. Bukalemun böylece çevredeki böceklerden bir gözünü ayırmazken, diğeriyle de sürekli olarak gelebilecek tehlikeleri kollayarak kendini korur.

Görsel Bilim ve Teknik Ans., Cilt 9, s.3036


TARDİGRAD

Tardigrad böceği, büyüklüğü bir toplu iğne başından fazla olmayan, doğadaki "en dayanıklı" canlılardan biridir. Laboratuvar deneylerinde -2720C'de helyum içine atılmış; eksi 1920C'de 20 ay süreyle bırakılmış ve 920C de eter, alkol ve diğer zararlı kimyasal maddeler içine atılarak haftalarca kaynatılmış olan Tardigrad, normal ısıya döndürülüp, su verildiğinde tekrar yaşamaya başlamıştır. Bu minik canlının beyni, iki gözü ve sindirim sistemi vardır. Ancak kalp ve akciğerleri yoktur. Kuru ortamlarda büzülerek dokularındaki suyun buharlaşmasını sağlar. Bu sırada Tardigrad'ın oksijen tüketimi hemen hemen durur. Kurumuş Tardigradlar rüzgarla başka yerlere taşınır ve gittikleri yeni bölgelerde elverişli ortam bulunca (ıslak yosunlar ya da nemli yerler gibi) tekrar yaşama dönebilirler.

Görsel Bilim ve Teknik Ans., Cilt 1, s.24



BULDOG YARASASI

"Balık yiyen" diye de tanınan Buldog yarasası, sivri tırnaklarını bir balık zıpkını gibi kullanır. Yarasa, av sırasında ayaklarını suya sokar. Suyu ayaklarıyla 90 cm. kadar tarar ve tırnaklarını zıpkın gibi kullanarak rastladığı balıklara saplar. Yakaladığı balığı çarçabuk ağzına götürür. Avını da uçarken yer ya da tüneğine dönene kadar yanaklarında bulunan keseciklerin içinde saklar.

Hayvanlar Ans., C.B.P.C Publishing, Memeliler, s.36


BOLAS ÖRÜMCEĞİ

Bolas örümceği ipek gibi bir kemer örer ve bunun sonuna ağır zamk harcından bir ağırlık koyar. Kendi ürettiği bu silahı, bir kovboyun kementini andırmaktadır. Örümcek bu kementi daha sonra öndeki iki çift ayağına alır. Örümceğin ayakları kol görevi görürler. Çevresinde bir güve uçtuğunda örümcek kementini fırlatır. Yapışkanlı ağır kısmı havada uçurarak tam böceğin vücudunun üzerine çarptırır ve yapışkan madde böceğin üstüne yapışır. Ardından böceği içeri çeker ve Bolas örümceği avını daha sonra yemek üzere sarar.

Gardner Soul, Strange Things Animals Do, s.88-89

HAYVANLAR ALEMİ BÜTÜN HAYVANLAR

URACTA DURANDI

Urocta durandi cinsi örümcek, yuva yaparken kaya ve taşların oyuklarına, bildiğimiz örümcek ağı yerine, yuvarlak çadır şeklinde bir yapı inşa eder. Bu örümcek, imal etmiş olduğu yapının kemerinden yere doğru sarkarak durur. Çapları 2 ile 5 cm. arasında değişim gösteren çadırların 4 ile 6 arasında değişen giriş-çıkışları vardır. Her kapının girişinde, çadırı yere bağlayan iki tane sinyal iplikçiği bulunur. Eğer bir böcek bu iplikçiğe dokunacak olursa, çadırın taban kısmında pusu kuran örümceğe titreşim uyarıları anında ulaşır. Örümcek yerinden hemen çıkar ve avını çok hızlı bir şekilde bağlayarak, paket haline getirir ve sonra geriye döner.

Bilim ve Teknik, Sayı 342, s.100


SFENKS GÜVESİ

Kelebekler ve pervaneler çiçekleri sürekli ziyaret eden böceklerdendir. Bu hayvanlar çiçek özünü emebilmek için, uzun bir hortum olan emme tüplerini kullanırlar. Bu yapı hayvanın boyundan daha uzun olabilir; kullanılmadığında katlanarak karın altında saklanır. Bunun en güzel örneği Atmaca güvesi'dir. Sfenks güvesi diye de adlandırılan bu güvenin en önemli özelliği uzun hortumudur. Bu sayede başka böceklerin bal özlerini alamadığı bitkilerden kolaylıkla bal özlerini alır.

Görsel Okul Ans., Cilt 4, s.225



TROCHIDAE

Trochidae familyasına ait bazı salyangozlar taşların üzerinde bulunan alglerle beslenirler. Fakat, bu beslenme sırasında kendileri de başka deniz canlılarının tehdidi altındadırlar. Salyangozların özellikle sırt ve yan tarafları, diğer canlılar için güzel bir besin kaynağıdır. Bu salyangozlar düşmanlarının tehditlerinden korunmak için, yapışkan özelliği olan ayak tabanlarının yardımıyla kendilerini korumada kullanacakları uygun taşları seçerler. Bu taşların sağladığı ağırlık sayesinde vücutlarını ters döndürerek daha önceden yassı bir taş ile kazdıkları çukurlara kendilerini gömerler, böylece düşmanlarından korunmuş olurlar.

Bilim ve Teknik, Sayı 342, s.100


KUM KAZICI YABAN ARISI

Kum kazıcı yaban arılarının bir türü olan A.hungarica arıları, yuva yapımında oldukça özenlidirler. Öncelikle çeneleri arasına aldıkları taşları yuvaya taşırlar. Getirilen taşlar, yaban arısının yuvasını oluşturacak galerilerin açılmasında kullanılır. Galeri açma işleminin 1-2 dakikada tamamlanmasına karşılık, galerilerin taşlarla düzeltilmesi ve parlatılması yarım saat ila 1 saat arasında vakit alabilir. Toprağın kazılması sırasında yabanarısı 7 taş değiştirir. Ayrıca yaban arıları yuva yapımında kullanılacak olan harcın hammaddesi olan kuru toprağı nemli hale getirmek için de çiçek nektarından faydalanırlar.

Bilim ve Teknik, Sayı 342, s.100


SİNCAP

Yer sincapları doğadaki en becerikli mimarlardandırlar. Kazdıkları tüneller bunun en açık kanıtıdır. Bu tünellerin girişinde göze çarpan toprak öbekleri araştırmacılar tarafından değişik şekillerde yorumlanmaktadır; gözetleme noktası, korunak gibi… Uzunlukları 10-30 m. arasında, derinlikleriyse 1-5 m. arasında değişen bu tüneller U şeklinde olduklarından iki girişleri vardır. Kimi zaman bir üçüncü girişin görüldüğü de olur. İki tip tünel girişi vardır: Yayvan yapıda olanlar ve volkan ağzını andıranlar. Araştırmalarla saptanmış bir durum da yayvan şekildeki bir girişin her zaman volkan şeklindeki girişe bağlı olduğudur. Daha ilginç olan noktaysa bu iki ağız arasında bir havalandırma sisteminin bulunmasıdır. Eğer havalandırma sistemi olmasaydı kuşkusuz bu ilginç hayvanlar yerin altında yaşama olanağı bulamazlardı; oysa 0.45 m./sn'lik bir rüzgarın 10 dakika içinde tamamen havalandırılabildiği kusursuz tünel sistemi sayesinde rahatça yaşayabilmektedirler.

Görsel Bilim ve Teknik Ans., Cilt 9, s.3029


ANTHOSCOPUS

Bazı Güney Afrika kuşları (Anthoscopuslar), iki bölüme ayrılmış olan özel yuvalar kurarlar. Bu yuvalarda kuluçka odasının asıl girişi gizlenmiştir. Yuvanın diğer girişi ise ortada bir yerdedir. Bu avcı hayvanlar için özel olarak hazırlanmış bir aldatmacadır.

Giovanni G. Bellani, Quand L'Oiseau Fait Son Nid, s.24


SU KERTENKELESİ

Suda yürüyen kertenkele saniyede 20 adım atarak suyun üstünde çılgınca koşar. Ayakları suya değdiği anda, her bir parmak iyice kasılarak ayağın yüzey alanının artmasını ve suyu kolayca itmesini sağlar. Böylelikle ayaklar, vücudun ağırlığını rahatlıkla dengelerler. Kertenkelenin ayakları suyu ittiğinde, bir hava baloncuğu oluşturarak fazladan destek sağlar ve diğer ayağın dönüşünü tamamlayıp suya değmesi için zaman kazandırır. Ağırlık ikinci ayağa aktarılırken kertenkele, baloncuk yok olmadan önce birinci ayağını sudan çeker. Hava baloncuğu çok önemlidir, çünkü ayağı doğrudan suya değecek olsa, kertenkele suya düşebilir. Ayrıca kertenkelenin hareketi insanla kıyaslandığında, insanın bu hareketi gerçekleştirebilmesi için saniyede 30 m. koşması ve azami kas esnemesinin 15 katı bir esneme yapması gerekir ki, bu olanaksızdır.

Scientific American, Eylül 1997, s.68


GERGEDAN

Birbirinden tamamen farklı olan hayvanlar arasında, savunma nedenleriyle garip ilişkiler kurulur. Örneğin antiloplar ve gergedanlar sırtlarına tutunan ve bağırıp çığlık atarak onları tehlikeye karşı uyaran küçük kuşlarla birlikte yaşarlar. Bu kuşların bu ortaklıktan çıkarı ise, bu memelilerin derilerinde kümelenen böcek larvalarını yemeleridir.

Görsel Okul Ans., Cilt 4, s.349


KUŞLAR

Kuşlarda yumurtalarının biçimi kuluçka sırasında ısı kaybını en aza indirmeye yarar. Örneğin güvercinler iki oval yumurta yumurtlarlar; bu sayede yumurtalar birbirlerine yaslanabilirler. Eğer yumurtalar küre biçiminde olsalardı bu mümkün olmazdı. Kutuplarda yaşayan bazı penguen benzeri kuşlar, armut biçimli yumurta yumurtlarlar, böylece yumurtalar yere iyice oturur ve uçurumdan aşağı yuvarlanmazlar. Timsah bekçisi diye bilinen bazı Afrika yağmur kuşları bir ucu sivri, bir ucu yuvarlak 4 yumurta yumurtlarlar; bu sayede yumurtalar üst üste binebilir.

Science et Vie, Temmuz 1998


MÜREKKEP BALIĞI

Mürekkep balıklarının mükemmel refleksleri vardır ve saatte 11 km. hızla ilerleyebilirler. Salyangozlarla mürekkep balıklarını karşılaştıran bilim adamları, mürekkep balıklarında sodyum kanallarının bulunduğunu görmüşlerdir. Bunlar sinir hücrelerindeki zarları büken proteinden oluşan gözeneklerdir. Mürekkep balığının hücreleri uyarıldığında sodyum kanalları açılır ve beyin ve kas lifleri boyunca sinirlere işaret gönderir. Bu son derece hızlı bir şekilde gerçekleşir. Pleurobranchoca denilen deniz salyangozunun kanalları 3 milisaniyede açılır ve bunu saniyede 30 kere tekrarlayabilir. Mürekkep balığının kanalları ise 7 kat hızlı açılır ve bu işlemi saniyede 200 kere tekrarlayabilir.

Bilim ve Teknik, Sayı 356, s.10



DAĞ SIÇANI

Dağ sıçanları sonbaharda kış uykusuna yatarlar. Bunun için yuvalarındaki odacıklardan birine çekilerek, yuvanın ağzını toprakla kaparlar. Sonra bedenlerini yuvarlayarak bir top halini alır ve derin bir uykuya dalarlar. Dağ sıçanlarının solunumu hemen hemen 'durdu' denecek derecede yavaşlar. Sıçanlar normal zamanlarda dakikada 262 defa soluk alırken, kış uykusuna yattıklarında bu sayı 14'e düşer. Bu arada vücut ısıları da yavaş yavaş 140C ile 40C'ye iner. Oysa hayvanın normal vücut ısısı 37-400C arasındadır.

Hayvanlar Ans., C.B.P.C Publishing, Memeliler, s.241


ORNITORENK

Ördek köstebeği olarak adlandırılan Ornitorenkler'in ilginç özelliklerinden biri dişilerinin 7.5-10.5 m. uzunluğunda, dönemeçli yuvalar kazmalarıdır. Hayvan tünelin ucuna bir yuva odacığı kazar ve bu bölmeyi öncelikle ıslak ot ve yapraklarla astarlar. Dişi, ot ve yaprak yığınlarını kuyruğu ile taşır. Islak otlar yumuşak kabuklu yumurtaların kurumasını engellemeye yarayacaktır. Çiftleştikten iki hafta sonra, dişi Ornitorenk yumurtlamak için yuvaya çekilirken, tünele yer yer toprak engeller yapar. Kalınlığı 20 cm. kadar olan bu engelleri kuyruğuyla bastırarak sağlamlaştırır. 7 ila 10 gün süren kuluçka döneminde yuvasından ender çıkar; her çıkışında toprak engelleri yeniden yapar. Bu engeller Ornitorenkler için bir savunma aracıdır.

Hayvanlar Ans., C.B.P.C Publishing, Memeliler, s.173-174



SU SAMURU

Su samuru nesli tükenmekte iken son anda kurtarılan hayvanlardan bir tanesidir. Yumuşak, kalın ve kadifemsi kürkü için avlanmaktadır. Su samurlarının kürkü o kadar etkili bir koruyucudur ki, samurlar günlerce derileri ıslanmadan yüzebilirler. Kalın kürk su samurunu aynı zamanda soğuğa karşı da korumaktadır. Su samurlarının bir çok deniz hayvanının tersine, derilerinin altında izole edilmiş bir yağ tabakası yoktur. Soğuktan onları koruyan tek şey kalın kürkleridir.

Gardner Soul, Strange Things Animals Do, s.108-109


KAĞIT ARISI

Tropik ve ılık iklimlerde yaşayan kağıt arıları yuva yaparken ilginç bir yöntem kullanırlar. Kraliçe arı baharda uykudan kalkarak yuva yapmak için uygun bir yer arar. Yuvası açık olacağı için bunun şiddetli rüzgar alan ve güneşi fazla gören bir yerde yapılmaması gereklidir. Bu yüzden kağıt arısı yuvasını daha çok evlerin saçaklarına, çatılarına ya da ağaçların dallarına yapar. Kraliçe yuvayı bir tür kağıttan yapar. Çenesiyle bir ağacı kazıyarak odun çıkarır. Bunu çiğneyerek salyasıyla karıştırır ve böylece kendi kağıdını oluşturur. Önce bir damın ya da dalın altına yassı bir temel yapar. Bundan çıkan kısa bir sopa yuvanın ana bölümleri yani küre biçimi kovanı oluşturan üreme hücrelerine takılır.

Hayvanlar Ans., C.B.P.C Publishing, Böcekler, s.144


BUKALEMUN

Bukalemunu ilginç kılan tek özellik, kendi rengi üzerindeki şaşırtıcı hakimiyeti değildir. Bukalemun, onu yırtıcı bir hayvan kılan pek çok yeteneğe de sahiptir. Hareketli gözleriyle avını çok iyi gözleyebilir. Tek başına diğerinden bağımsız hareket edebilen gözleri konik bir kas yapısının içindedir ve böylece 1800'lik bir açıyla öne, arkaya ya da tam aşağıya bakacak şekilde dönebilir. Bukalemun böylece çevredeki böceklerden bir gözünü ayırmazken, diğeriyle de sürekli olarak gelebilecek tehlikeleri kollayarak kendini korur.

Görsel Bilim ve Teknik Ans., Cilt 9, s.3036


TARDİGRAD

Tardigrad böceği, büyüklüğü bir toplu iğne başından fazla olmayan, doğadaki "en dayanıklı" canlılardan biridir. Laboratuvar deneylerinde -2720C'de helyum içine atılmış; eksi 1920C'de 20 ay süreyle bırakılmış ve 920C de eter, alkol ve diğer zararlı kimyasal maddeler içine atılarak haftalarca kaynatılmış olan Tardigrad, normal ısıya döndürülüp, su verildiğinde tekrar yaşamaya başlamıştır. Bu minik canlının beyni, iki gözü ve sindirim sistemi vardır. Ancak kalp ve akciğerleri yoktur. Kuru ortamlarda büzülerek dokularındaki suyun buharlaşmasını sağlar. Bu sırada Tardigrad'ın oksijen tüketimi hemen hemen durur. Kurumuş Tardigradlar rüzgarla başka yerlere taşınır ve gittikleri yeni bölgelerde elverişli ortam bulunca (ıslak yosunlar ya da nemli yerler gibi) tekrar yaşama dönebilirler.

Görsel Bilim ve Teknik Ans., Cilt 1, s.24



BULDOG YARASASI

"Balık yiyen" diye de tanınan Buldog yarasası, sivri tırnaklarını bir balık zıpkını gibi kullanır. Yarasa, av sırasında ayaklarını suya sokar. Suyu ayaklarıyla 90 cm. kadar tarar ve tırnaklarını zıpkın gibi kullanarak rastladığı balıklara saplar. Yakaladığı balığı çarçabuk ağzına götürür. Avını da uçarken yer ya da tüneğine dönene kadar yanaklarında bulunan keseciklerin içinde saklar.

Hayvanlar Ans., C.B.P.C Publishing, Memeliler, s.36


BOLAS ÖRÜMCEĞİ

Bolas örümceği ipek gibi bir kemer örer ve bunun sonuna ağır zamk harcından bir ağırlık koyar. Kendi ürettiği bu silahı, bir kovboyun kementini andırmaktadır. Örümcek bu kementi daha sonra öndeki iki çift ayağına alır. Örümceğin ayakları kol görevi görürler. Çevresinde bir güve uçtuğunda örümcek kementini fırlatır. Yapışkanlı ağır kısmı havada uçurarak tam böceğin vücudunun üzerine çarptırır ve yapışkan madde böceğin üstüne yapışır. Ardından böceği içeri çeker ve Bolas örümceği avını daha sonra yemek üzere sarar.

Gardner Soul, Strange Things Animals Do, s.88-89